HABER MERKEZİ- TKP/ML (Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist) 18 Mart Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Günü vesilesiyle bir açıklama yayımladı. “18 Mart Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Gününde Devrimci ve Komünist Tutsaklarla Uluslararası Dayanışmayı Büyütelim! Hindistan’da Süren Halk Savaşıyla Dayanışma İçinde Olalım, Hindistan Komünist Partisi (Maoist) Tutsaklarına Sahip Çıkalım!” başlıklı açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Ülkemiz ve dünyanın birçok yerinde on binlerce devrimci ve komünist tutsak sınıf mücadelesi sürdürmenin, egemen sömürü ve baskı düzenlerine karşı devrim, sosyalim ve komünizmin bayraktarlığını yapmanın bedeli olarak hapishanelerde tutsak olarak bulunmaktadır. Düşmanın elinde fiziksel olarak dört duvar arasına hapsedilen devrimci ve komünist tutsaklar buralarda en ağır koşullar altında yaşam ve var olma mücadelesi vermektedirler. Sınıf mücadelesinin gelişmesine paralel politik tutsaklık sorunu devrimci ve komünist güçlerin üzerinde yoğunlaşması gereken önemli bir alan olarak daha fazla gündemine girmektedir.
Emperyalist-kapitalist sistemin ekonomik ve politik krizinin süreklileşmesi sınıflar arası çelişkileri derinleştirirken ezilen ve sömürülen halk kitlelerinin karşı koyuş ve başkaldırıları da büyümektedir. Egemen sınıfların buna yanıtı ise daha fazla gericileşmek daha fazla faşist saldırganlık ve daha yaygın tutuklamalar biçiminde olmaktadır. Gerici, faşist burjuva devletler, büyük bedeller ödenerek kazanılmış demokratik hak ve özgürlükleri birer birer gasp ederek, ırkçı, gerici yasalarla, “anti-terör” yasalarıyla, demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmanın, biçim ve yöntemlerini günümüzde daha yaygın biçimde devreye koymuş bulunuyorlar. Bu durumun en belirgin sonucu ise politik tutsaklığın yaygınlaşarak büyümesidir. Sınıf mücadelesinin gelişimine paralel politik tutsaklık sayısı ve sorunları da artmaktadır. Bu sorun dönemsel değil süreklidir, devrimci ve komünist tutsaklarla dayanışmanın güçlendirilmesi, sistemli hale getirilmesi gerekmektedir.
Hapishaneler esas olarak birbiriyle uzlaşmaz karşıtlık içerisinde olan düşman iki sınıfın temsilcilerinin irade savaşı verdiği alanlardır.
19. yüzyılın ortalarından itibaren hapishaneler egemen sınıflar açısından özellikle devrimci ve komünistlere karşı en önemli baskı ve egemenliğini koruma aracına dönüşmüştür. Buna paralel, devrim ve sosyalizm mücadelesinin yükseldiği her alanda devrimci ve komünist politik tutsak sayısının hızla artması hapishaneleri direniş kaleleri olarak, sınıf mücadelesinin etkin bir bileşeni haline getirdi.
Zindanlarda bulunan tutsakları sahiplenen, işçi ve emekçi yığınlar birçok ülkede tutsaklarla dayanışma örgütleri kurarak, onların dışarıdaki sesi olmaya çalıştılar. 1920’lere gelindiğinde ise, Komintern önderliğinde faaliyet yürüten “Kızıl Yardım Örgütü” ve dayanışma gurupları yaygınlaşarak gelişti. Bu yönelim politik tutsaklar için güçlü bir uluslararası dayanışma ağı yarattı. Yaygınlaşan bu faaliyetlerin sonunda Komintern, 1923 yılında 18 Mart’ı “Politik Tutsaklarla Dayanışma Günü” olarak ilan etti. Böylece, 18 Mart Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Günü olarak tarihte yerini aldı.
Devrimci ve komünist tutsaklar haklı bir kavganın temsilcisi olmanın sağladığı direnç ve kararlılıkla boyun eğmemekte, hapishanelerde kavgalarını can bedeli sürdürmekte, hapishaneleri “savaşın parıldayan siperleri”ne dönüştürmektedir.
Hapishaneler egemen sistemin çıplak yüzüdür
Zindanlar gerici egemen sistemlerin çıplak gerçeğini gösteren ayna gibidirler.
Türk devletini, Diyarbakır Zindanlarında sistematik işkence ve katliamlarında, 19-22 Aralık Katliam Operasyonu sürecinde, Diyarbakır Hapishanesi’nde 12 tutsağın sopalarla dövülerek ve Ankara Ulucanlar hapishanesinde 10 tutsağın işkence edilerek katledilmesinde, Ümraniye, Buca hapishanelerindeki katliamlarda görürüz.
ABD emperyalizmini, Vietnam Saygon zindanlarında Vietnamlı komünistlere yapılan işkencelerde, Kara Panterlere, Ebu Jamal’a uyguladıklarında, Guantanamo’da, Ebu Gureyp’deki işkencelerinde görürüz.
Alman emperyalizmini, Stammheim hapishanesinde RAF tutsaklarını katletmesinde görürüz.
İngiliz emperyalizmini, Baby Sands ve yoldaşlarına yönelik işkence ve katliamlarında görürüz.
İtalyan emperyalizmini, İtalyan Kızıl Tugayları’nı helikopter eşliğinde hapishanelerde katletmesinde görürüz.
İran gericiliğini, Evin hapishanelerindeki işkence ve 5 bini tutsak ve aileleriyle birlikte 30 bin kişinin katledilmesinde ve her gün astığı Kürt yurtseverlere karşı düşmanlığında görürüz.
Peru devletini, Callao ve Lima hapishanelerinde, Peru Donanması operasyonunda tanklar eşliğinde 124 PKP tutsağının katledilmesinde görürüz. Aynı Peru devletini Başkan Gonzalo’nun 29 yıl boyunca donanmaya ait bir deniz üssünde ağır tecrit altında tutularak ölmesine neden olduktan sonra cenazesinin dahi yakılarak yok edilmesinde görürüz.
İspanyol emperyalizmini, komünistlere ve ETA tutsaklarına yaptığı işkencelerde görürüz.
Arjantin’de Guatemala’da, El Salvador’da, Nikaragua’da, Afganistan’da, Yunanistan’da… kısacası dünyanın tüm coğrafyalarında sömürü ve talan üzerine kurulu istisnasız tüm devletlerin hapishanelerdeki uygulamaları onların gerçekliğinin çıplak kanıtı olmaya devam etmektedir.
Emperyalist-kapitalist barbarlık sisteminin hüküm sürdüğü her yerde, bağımsızlık, özgürlük, devrim ve sosyalizm mücadelesinin neferleri, zindanlarda tecrit edilmektedir.
Halk Savaşının giderek yükselen bir seyir izlediği ve buna paralel devlet şiddetinin arttığı Hindistan’da HKP (Maoist) tutsaklarının sayısı hızla artmakta, politik tutsaklık sorunu büyümektedir. Faşist Modi iktidarının Yeni Demokratik Devrim için Halk Savaşı sürdüren Hindistan Komünist Partisi (Maoist) güçlerine dönük katliamcı saldırılarıyla iç içe kitlesel tutuklamaları da sürmekte, tutuklamalar HKP (Maoist) önder kadrolarından aydınlara ve HKP (Maoist) destekçisi oldukları gerekçesiyle halkın değişik kesimlerine kadar uzanmaktadır.
Hindistan faşizmi geçtiğimiz yıllarda “Yeşil Av” operasyonlarında tüm vahşet ve saldırganlığına, yoğun tutuklamalara rağmen HKP (Maoist)’in gelişen mücadelesini engelleyememişti. Son süreçte ise “Prahar 3” operasyonlarıyla komünistleri, aydınları ve halkı tutuklayarak, devrimi engelleme, sömürücü sınıfların iktidarının devamını sağlamaya çalışmaktadır. Ama bilinmelidir ki, dünyanın tüm ezilenleri ve enternasyonal proletaryanın her türlü dayanışma ve desteği Hindistan’da süren Halk Savaşı’nın yanındadır. Emperyalist dünya gericiliğinin uşağı ve bir parçası olan Hint devleti, gelişen Yeni Demokratik Devrim ve sosyalizm mücadelesini engelleyemeyecektir.
Kendilerini demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinin beşiği olarak gören başta ABD olmak üzere, AB ülkelerinde de zindanlar izolasyon ve tecrit bakımından, faşist diktatörlük altındaki yönetimleri aratmayacak durumdadır. Emperyalist kapitalist sistemin derinleşen ve süreklileşen ekonomik ve politik krizlerine paralel halkın artan yoksullaşmasının sınıf çelişkilerini derinleştirmesi ve halkın büyüyen tepkisi bu devletleri daha baskıcı hale getirmektedir. Son yıllarda emperyalist devletlerde güvenlik güçlerine verilen yetkiler sürekli artırılmaktadır. Bu durum polisler ve diğer güvenlik güçlerini daha da saldırgan ve pervasız hale getirirken aynı zamanda ve bu saldırganlığa dayanak noktası olarak kullanılan yasalar nedeniyle tutuklamalar daha kolay hale getirilmiştir. Burjuva devlet sistemlerini demokrasi ve insan haklarının somutlanması olarak pazarlayan bu devletlerle yarı-sömürge diktatörlükler arasındaki şekilsel farklılıklar, derinleşen çelişkilerin yarattığı toplumsal muhalefetin artmasıyla görünür biçimde ortadan kalkmaktadır. Gerçek olan devletin egemen sınıfın elinde baskı ve tahakküm aracı olmasıdır. İster emperyalist kapitalist isterse de yarı-sömürge olsun devletler burjuvazinin ve diğer sömürücü sınıfların çıkarlarının koruyucu ve kollayıcısı olarak kendisini konumlandırır. Son yıllarda yürürlüğe giren yasalar ve artan baskıya paralel birçok devrimci, çeşitli gerekçelerle hapsedilmekte ve yıllarca hapishanede tutulmaktadır. Buralarda burjuva-feodal, gerici, faşist diktatörlük altındaki sistemlerle yarışan hatta inceltilmiş biçimde zaman zaman kimi uygulamalarıyla onlardan daha ileride hak gaspı ve baskılarla işleyen bir süreç söz konusudur. Almanya’da da yürürlükte olan, 129 a-b “terörle mücadele” yasası Türkiye ve benzeri devletlerdeki “Terörle Mücadele Yasaları”ndan farklı değildir. Almanya hapishanelerinde bulunan devrimci tutsaklar, izolasyon ve tek kişilik hücrelerde her türlü baskıya maruz bırakılmaktadır. TKP/ML tutsakları yıllarca en ağır tecrit ve izolasyon altında tutulurken, PKK, DHKP/C tutsakları da benzer baskılara maruz kalmış, benzer tecritlere tabi tutulmuşlardır. Yine Yunanistan’da benzer bir durum söz konusudur. DHKP/C tutsakları onlarca yıla varan cezalarla cezalandırılmışlardır.
ABD’de Kara Panter üyeleri onlarca yıl içerde tutularak ancak ölümleri sağlanmış, Kara Panter Partisi eski sözcüsü Mumia Abu Jamal 41 yıldır, Georges Abdallah 38 yıldır Fransız emperyalizmi tarafından hapsedilmiştir. Tıpkı, PKP MK üyesi Elena İparragime’nin donanmaya ait deniz üssünde ve ağır tecrit altında 30 yıldır tutsak durumunda olması gibi.
Türkiye hapishaneleri de birer işkence merkezi konumundadır. Sistematik işkence, kötü muamele, hak ihlalleri ve tecritin tüm biçimleri muhaliflere, yurtseverlere, devrimcilere ve komünistlere yönelik olarak sürmektedir. Hapishanelerde yüzlerce hasta tutsak sağlık sorunları yaşamakta, tutsaklar ölüme mahkum edilmektedirler. Hasta tutsakların hapishanelerde ölümleri adeta normalleştirilmiştir.
Bugün Türkiye zindanlarında onlarca komünist tutsağın yanında binlerce yurtsever, yüzlerce çeşitli devrimci güçlerin tutsağı bulunmaktadır. Kürt Ulusal Hareketinin Önderi Abdullah Öcalan, 22 yıldır yalıtık bir ada olan İmralı’da katı tecrit altında tutulmaya devam etmektedir.
Dünyanın dört bir köşesinde binlerce devrimci, sosyalist ve komünist, özgürlük ve devrim için emperyalist-kapitalist haydutların ve faşist-gerici rejimlerin zindanlarında esir ve tutsak olarak bulunuyor. Hindistan’da, Türkiye’de, Peru’da, Filipinler’de, İsrail’de, Fransa’da, Almanya’da, Yunanistan’da ve dünyanın her yerinde egemenlerin zulüm ve baskılarına karşı, 18 Mart’ta bir kez daha, yurtsever, devrimci ve komünist tutsakları her alanda sahiplenelim, dayanışma içinde olalım. Sesimizi devrimci tutsakların direnişleriyle birleştirelim. Devrimci tutsakların seslerini kamuoyuna duyuralım. Devrimci tutsakların yalnız olmadıklarını her platforma taşıyalım. Devrim, sosyalizm ve komünist bir dünya için mücadelede fiziken esir ve tutsak düşenlerle dışarda daha güçlü dayanışma içinde olalım ve devrimci mücadeleyi yükseltelim!
Baskı, işkence, idam, tecrit ve sindirme politikalarıyla teslim alınamayan devrimci ve komünist tutsakların direnişleri mücadelemize ilham oluyor. Sınıf mücadelesinin kıyasıya sürdüğü hapishaneler, devrimin parıldayan siperleri ve direniş hatlarıdır. İlkeli, militan, devrimci ve proleter sınıf duruşuyla zindanlarda baş eğmeyen devrimcilere ve komünistlere şan olsun!
18 Mart vesilesiyle uluslararası alanda kapitalizme, emperyalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı mücadelede tutsak düşen devrimci ve komünistlere sahip çıkalım, dayanışmamızı yükseltelim.
DEVRİMCİ VE KOMÜNİST TUTSAKLARA SAHİP ÇIKALIM!
YAŞASIN ENTERNASYONAL PROLETARYANIN VE EZİLEN HALKLARIN DAYANIŞMA VE MÜCADELESİ!
YAŞASIN HALK SAVAŞI!
YAŞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ!
YAŞASIN MARKSİZM, LENİNİZM, MAOİZM!
TKP/ML
(Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist)
MART 2022