Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 13 Eylül’de Ukrayna’nın uzun menzilli silahlarla Rusya’ya saldırması durumunda bunun NATO’nun Rusya ile savaş halinde olması anlamına geleceğini belirtti. Yaklaşık 3 yıldır özellikle İngiliz emperyalizminin; ama ABD’nin de onunla hareket ederek başrolü aldıkları NATO merkezli savaş kışkırtıcılığı Ukrayna’nın Rus emperyalizmi tarafından işgalinden itibaren çeşitlenerek ve dozu artarak devam etmektedir. Rusların göstermelik bir referandum düzenleyerek fiilen Donetsk bölgesini ilhak etmesi çözümü değil uzlaşmazlığı getirmiştir. Rusya’nın kesin üstünlük oluşturarak “anlaşmayı” kabul ettirme stratejisi esas olarak başarısız kalmıştır.
ABD ve İngiliz emperyalizmi Ukrayna’yı çatışma içinde tutmak için bugüne kadar “ısrarlı” bir savaş iradesi gösterdi. Alman, Fransız ve İtalyan emperyalistlerinin yer yer anlaşma girişimleri bizzat ABD ve İngilizler tarafından engellenmiş, bu güçler savaş kışkırtıcılığına mahkûm bırakılmıştır.
Gelinen noktada Ruslar, ağır ama emin adımlarla özellikle Donetsk’i genişletmek üzere işgali sürdürmektedir. Batılı emperyalistler ise Ukrayna siyasetinde kararlı ve güçlü bir ortak yaklaşım geliştiremediler. Ukrayna politikası ve Ukrayna için yapılacaklar meselesinde organize ettikleri bir dizi uluslararası toplantıyla gelişmelere bağlı bir hareket tarzı izlemekteler. Temmuz ayında gerçekleşen NATO toplantısı sonrası, uzun menzilli füzelerin Rusya topraklarında kullanılmasına izin verilmesi tartışması başlamış, F-16’lar Ukrayna hava kuvvetlerine teslim edilerek sahaya sürülmüştür. Kursk saldırısı Ukrayna tarafından gerçekleştirilmişse de arkasında ve özellikle planlanmasında bu güçlerin olduğu bir sır değildir. NATO’nun Ukrayna’ya politik, askeri, ekonomik desteği kesintisiz devam etmektedir. NATO üyeliği gibi savaşın nedeni kabul edilen kritik adımda bir ilerleme söz konusu değilken savaş kışkırtıcılığında tüm olanaklar seferber edilmektedir.
Rusya da bu kışkırtmaya karşılık sıklıkla NATO’yu işaret eden ve yer yer de tehdit içeren mesajlar vermektedir. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken “Yoğun bir sonbahar savaş sezonu ortasında, Ukrayna için kritik zamanlar olduğunu” belirtti. Blinken, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy ve iki ülkenin istihbarat şefleri esasta uzun menzilli füzelerin kullanımı ile ilgili görüşmeleri önce Londra’da sonra da Kiev’de sürdürdüler. “Yoğun sonbahar savaş sezonu” aktörleri bu konuda bir karara varmak için yoğunlaşmış görünüyorlar. Keir Starmer ile Joe Biden’ın 14 Eylül’de gerçekleştirdikleri görüşmede de gündemlerden biri bu konuydu.
NATO’ya ait uzun menzilli füzelerin Rus toprakları içinde kullanılmasında İngiliz emperyalizmi iştahlı gözükürken ABD aceleci değil. Alman, Fransız ve İtalyanların ise temkinli, hatta mesafeli tutumu dikkat çekicidir. Die Welt’in haberine göre, Alman Başbakanı Olaf Scholz daha önce ifade ettiği Rus toprakları içinde uzun menzilli füzelere izin vermeme kararının arkasında olduğunu belirterek “Diğer ülkeler aksi yönde karar verse bile ben tutumuma bağlı kalacağım. Bunu yapmayacağım çünkü bunun bir sorun olduğunu düşünüyorum.” dedi.
Özetle Batılı emperyalistler arasında tam bir uyum sağlanamadığı görülüyor.
Rusya kontrollü ve dengeli bir çizgisini izlerken NATO savaş oyununa yeni kartlar sürerek sertleşme seçeneğine yöneliyor. ABD ve Rusya’nın henüz doğrudan karşı karşıya gelmeye hazır olmadıkları anlaşılıyor. Aralarındaki yoğun çelişki dolaylı askeri mücadele ile sürmekteyken son günlerde doğrudan karşı karşıya gelme olasılığı daha fazla dile gelmektedir. ABD Başkanlık seçimleri sonrasında bu olasılık netleşmeye yüz tutacağa benziyor. Trump’ın bir miktar soğutma, Harris’in ise savaşı körükleme tutumu bu netleşmeyi sağlamak üzeredir.
Rusya’nın Ukrayna’da yenilmesi, Batılı emperyalistler için hayati önemdedir. Zira Fransa Cumhurbaşkanı Macron bunu 27 Şubat 2024’de “Rusya’nın Ukrayna’da yenilmesi Avrupa’nın güvenliği için hayati önemdedir” diyerek ortaya koymuştu. Rusya’nın yenilmemesi ise emperyalistler arası çelişkiyi keskinleştirecektir. Rusya’nın güçlü bir biçimde içinde yer aldığı bir denklemde Batılı emperyalistler ciddi bir darbe yemiş olacaktır. Avrupalı emperyalistlerin “mesafeli” tutumu da bu olası geleceği öngördüklerini işaret etmektedir. Savaş uzadıkça ve Rus emperyalizmi durumu lehine çevirdikçe Avrupalı emperyalistlerin ABD ile ilişkisi sıkılaşmakta, aralarındaki çelişki hafiflemekte, savunma bütçeleri artmakta, güvenlik eksenli düzenlemeler tüm toplumsal yaşamı kuşatmakta, şovenist yaklaşımlara ihtiyaç güçlenmekte, emekçilerin ekonomik kazanımları tırpanlanmakta, göçmenlere yönelik halkı düşmanlaştırma siyaseti öne çıkmakta, bir bütün olarak muhafazakâr bir süreç yürütülmektedir. Emperyalist sistemin yaşadığı ekonomik krizin devam ettiği, enflasyonist süreci frenleyen adımlar sonrası mali sermayenin daha iştahlı pazar arayışına gireceği düşünülürse emperyalist güçler arasındaki çelişki de eşyanın tabiatına uygun olarak keskinleşecektir. Bu süreç aynı zamanda emperyalistlerin iç mücadelelerini de körükleyecektir.
Doğu Avrupa’da durdurulmayan gerginlik Orta Doğu’da da görülmekte, Afrika’da kartların yeniden karılmasına yol açacak müdahaleler yaşanmakta, Kafkasya’daki fay hatlarının harekete geçme potansiyeli belirmekte, Uzak Asya benzer gerginliklerle anılmaktadır.
Bu tablo kuşkusuz Türkiye gibi emperyalizme bağımlı yarı feodal, yarı sömürge ülkelere de yansımaktadır. Ülkelerin dış politika ve içerideki iktidar mücadelelerinde emperyalist güçler uşaklarını kullanarak etkin roller oynamaktalar. Türkiye’de sürecin hassasiyetine işaret ederek “Milli Birlik” çağrısı yapan Tayyip Erdoğan her toplumsal meseleyi diğer kliğe karşı silaha çevirmekten geri durmamaktadır. Normalleşme seyri “darbe hevesi”, “tek parti dönemi özlemi” gibi gündemlerle kayıkçı kavgasına dönüşmüştür. CHP de erken seçim startını vermek çabasındadır. Bunlar egemen klikler arasındaki mücadelenin tırmanacağına işaret etmektedir. Hiç kuşkusuz bu mücadelede en önemli manivela halkın yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunlardır.
2024 OVP sunumu ile emekçilerin cebindeki elini güncelleyen, ağır faturayı açık şekilde halka keseceğini ilan eden tutum CHP için söz konusu manivelayı değerlendirmesinde büyük bir fırsat olarak kullanılacaktır.
Bu faşist klikler, dayandıkları sosyal temel olan yarı feodal ilişkilerin tipik bir sonucu olarak Diyarbakır’da katledilen 8 yaşındaki Narin Güran için de önce timsah gözyaşı döküp sonra da buradan siyasi rant peşine düştüler. Gerici, feodal, erkek egemen kuşatmanın temelini oluşturan bu durum ne ilk ne de sondur, hatta neredeyse ülkenin rutinidir! Kadın ve çocuk tacizinin ve katliamlarının cemaatlerden okullara, iş yaşamından aile hayatına, sokaktan parlamentoya kadar her alanda açığa çıkan özü ülkemizde gerici feodal kuşatma ve ona da dayanan faşist devlet sistemidir. Devletin tüm mekanizmaları, tüm siyasi özneleri bu gerici sosyal tabana dayanmaktadır. Bu toplumsal gerçeği karartmak için soruna dair başta Kürt ulusuna düşmanlık olmak üzere her türlü magazinsel kurgu üretilmektedir. Bir kız çocuğunun alçakça ve organize bir biçimde katledilmesinde dahi kadın düşmanlığı, gerici ahlak normları, ezilen ulusa düşmanlık üreten bir devlet aklı, felsefesi devreye hızla girmekte, dayanılan gericiliğin temeli örtülmek istenmektedir.
Halkın örgütlenmeye ve sorunların özünü anlamaya, bunu mücadeleye çevirmeye çok acil ihtiyacı vardır. Komünistlerin durmaksızın, büyük bir enerji ve güçlü bir bilinçle halkın bu ihtiyacına yanıt olacak şekilde hareket etmesi gerekmektedir. Sistem ve onun tüm dayanakları yozlaşmış, çürümüştür.
Emperyalistler uzun menzilli füze veya nükleer tehdit ile savaş senaryoları için güçlerini hazırlarken aynı anda ağır gericiliğin koruyucusu ve temel destekçisidir. Tutarlı ve kararlı bir şekilde; ama mutlaka doğru çalışma tarzı ile öz eleştiri mekanizmasına daha çok sarılarak emperyalizme, feodalizme ve her türden gericiliğe karşı mücadeleyi yükseltelim, kitleleri seferber edelim.