[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Egemen sınıfların sonu gelmeyen ve yerine de getirilmeyen vaatleri karşımıza içinden çıkılmaz bir şema çıkarıyor. Öyle ki bu şemanın talep ve arz tanımlarıyla dile getirilmesi çok sık rastlanan olgulardan. Bu bilinçli hamlelerin ardında yatan düşünsel motivasyonlar hak ya da kazanç kavramlarını tahrif ettiği gibi gelir eşitsizliğini gölgeleme görevi de üstleniyor. Özcesi sömürü ilişkilerinin, kendine bir temsilci ya da yapı aracı yaratarak talep siyasetinin yürütüldüğünü söylemek mümkün.
Bu doğrultuda arz da talep de bir şekilde dengede kalmalı ve sömürü ilişkileri kusursuz bir şekilde seyrinde ilerlemelidir. İşçilerin yıllarca çalışarak maaşlarından kesilen sigorta primleri günü geldiğinde hak edinilmiş emekliliği almaları sırasında karşılarına “sırt yükü” olarak çıkarılır. Emekliliğin, mücadeleler doğrultusunda kazanılmış olan sekiz saatlik iş günü, kıdem tazminatı gibi haklardan biri olduğu arz-talep ilişkisi doğrultusunda görmezden gelinir. Ve örneğin emeklilik, yıllarca sömürü koşulları altında çalışan işçinin emeğinin karşılığı bile olmazken kazanılmış bir hak olmaktan çıkıp devletin vaatleri listesinde yer buluyor; haklar, işçiye tanınan haklar halini alıyor!
Emeklilikte Yaşa Takılma (EYT), emekliliğe ilişkin koşullar adına 1999 yılında yürürlüğe konulan 4447 sayılı kanunla meydana geldi. Sonrasında, 2006 yılında sosyal güvenlik kurumları tek çatı altında birleştirildi ve 2048 yılına kadar geçerli olması var sayılan 5510 sayılı kanunda karar kılındı. Emeklilik aylığı oranının, alt sınırının ve güncelleme katsayısının düşürüldüğü, kadın ve erkeklerdeki emekli olma yaşının ve prim günlerinin yükseltildiği 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 2008 yılı itibariyle yürürlüğe kondu. 1999- 2008 yılları arasında emekli maaşı hesaplamalarında TÜFE (Tüketici Fiyatları Endeksi) oranları ve GSYİH’nin yüzde 100’ü baz alınırken 5510 sayılı kanunla yalnızca TÜFE’nin yüzde 30’una indirildi ve bu yasa çerçevesinde aylık bağlama oranlarına tavan uygulaması getirildi. 4447 ve 5510 sayılı kanun arasındaki bu karışıklık kapsamında 8 Eylül 1999 ve öncesinde ilk kez sigortalı olan kişiler, ilk kez sigortalı oldukları tarih süresi ve prim ödeme günüyle emekli olurken 9 Eylül 1999’da yürürlüğe giren 4447 sayılı yasayla bu şartlar ortadan kalktı. Kanunların sayı ve maddelerindeki değişikliğin mevcut koşulları değiştirmediği bir gerçek ancak 2048’e kadar tabi kalınacağı bilinen 5510 sayılı kanun yürürlüğe girdiği tarihten bu yana yaz-boz tahtası haline getirildi. 2008 ve 2023 yılları arasında 100’e yakın madde değişikliğine gidildi ve hatta bazı maddelerde belli bir istikrar bile sağlanabilmiş değildir. Üzerinde sürekli oynanan bu maddelerin karmaşıklığından ziyade devletin planlı düzenbazlıklarını yazının gündeminde tutmak yerinde olacaktır.
SSK’li işçilere 1999 öncesinde emeklilik aylığı bağlanma oranı yüzde 70 iken bu oran 2000-2008 arasında yüzde 40’a ve 5510 sayılı kanunla 2008 sonrası yüzde 28 ila yüzde 30 bandına kadar geriledi. Bu şu demektir: EYT ile emekli olma hakkını kazanan, yaş bekleme gereği olmayan ancak 5 bin 975, 7 bin 200, 9 bin iş gününü dolduran işçilerin 2008 sonrası daha fazla çalışma hayatı olduğu için emeklilik aylığı hesaplamaları yüzde 28 ağırlıklı yapılacak, ‘99 öncesindeki yüzde 70 oranı ortalaması alındığı için aşağıya çekilecektir. Biraz daha açacak olursak; ABO yani Aylık Bağlama Oranı 1999 öncesi, 2000-2008 arası, 2008 sonrası değişiklik gösterdiği için emeklilik aylığı hesaplamasında hesaba alınan katsayı, ortalama aylık kazanç, güncellenmiş kazançlar çarpımında oran düşükse düşük emekli maaşı demektir. Prim günü arttıkça emekli maaşı artar algısı burada ters orantılıdır, aksine daha fazla çalıştıkça yüksek orandan belirlenen yılları da eritmektedir. Yaş beklemeye kadar ertelese dahi işçi, yine emeklilik aylığı düşmüş olacak çünkü ABO (Aylık Bağlama Oranı) yüzde 70 oranıyla başlarken şu an karmakarışık bir hal almaktadır. Bu işin bir diğer yanı da 1999 öncesi çalışma oranını düşürmek istemeyen işçiler kayıt dışı çalışmaya itilmekte, güvencesiz işlerde yaş haddini beklemektedir. Egemen sınıfların kendi çıkarları doğrusunda şekillendirerek oyuncak hale getirdiği emeklilik hakkının yarattığı mağduriyetler bir değil bini aşmaktadır. Örneğin tarih ve prim şartlarına uymasına rağmen sigorta başlangıcının akrabasının yanında olanların EYT başvurusu kabul edilmedi. Staj ve çıraklık döneminde başlatılan sigortalar başlangıç tarihine dahil edilmedi. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sırasında çalıştığı halde, deprem koşulları nedeniyle sigortalarını bildirmeyenler bu kapsama alınmadı. 8 Eylül 1999 öncesi sigorta girişlilerde yaş şartı aranmazken 9 Eylül 1999 sonrası işe girişliler bir günle kaçırarak 17 yıl daha çalışmak zorunda bırakıldı. Sıralanabilecek daha bir sürü haksızlık mevcut. Örneğin EYT her gün gündemde iken ve yıllardır mücadelesi yürütülürken, asla olmaz denirken devlet seçim vaadi ile kararını “emeklilerin lehine” açıklama gereği duydu. Altyapısı olmadığı gibi başvuru dosyalarını izleyecek yeterli personel de yoktu. SGK çalışanları günlük 51 TL mesai ücretiyle ve sınır mesai süresinde çalıştırıldı. İşçilerden 10 yıllık işi 3 ayda bitirmesi istendi. Yani devlet gerçekleşmeyen ödemeleri SGK işçilerinin üzerine yıkmaktan bir an olsun çekinmedi. Borçlandırmayla prim tamamlamak için kredi çeken ya da aracını satanların mağduriyeti ise bağlanacak maaşın küçüklüğü karşısında devede kulak kaldı. Örneğin memur emeklileri EYT’den emekli olursa 13 bin 800 lira maaş alacak ve ocak ayında memura yapılacak zam ise kök maaş olarak kabul edilen 13 bin 800 üzerinden verilecek. 2000 öncesi ve sonrasındaki emekli aylığı oranlarındaki dengesizlik karşısında EYT’liler intibak yasası çıkarılmasını istiyor ancak Resmî Gazete’de yayınlanan haberle taban maaş olan 7 bin 500 lira eşitsizliği gidermek adına 8 bin 800’e yükseltildi!
2036’ya kadar kadınlarda 58, erkeklerde 60, 2048’e kadar kadın ve erkeklerde 65 olarak netleştirilen emeklilik yaşı, yaşlı iş gücünü de yükseltmektedir. DİSK-AR’ın 2002 ve 2022 yılları arasındaki yaptığı araştırmalarda 2022 yılında 4 milyon 4426 kişi, emekli olduğu halde çalışmak zorundadır ve bu raporlara kayıt dışı çalışanlar dahil değildir. Aynı zamanda emekli olmayı bekleyen yaklaşık 6 milyon EYT’li de raporlar kapsamında değildir. 3 Mart 2023 tarihinde yürürlüğe giren 7438 sayılı kanun ve 375 sayılı KHK ile EYT’lilerin sorunları çözüldüğü belirtilse de ne bundan sonra emekli olacak işçilerin ne de geçmiş emeklilerin bu sistem içerisinde insanca yaşam koşulu bulunmaktadır. Güncel somut şartlara uyarlandığı belirtilen, her yeri yamalı yasaların işçiye vaat ettiği gelecek, devletin sırtındaki yük şeklindedir. Derinleşen yoksulluk ve beraberinde yaşamın her yerine sirayet eden çürümüşlükten şimdiye kadar işçilerin lehine gelişecek bir durum çıkmadığı gibi bundan sonra da çıkmayacaktır.