Dünya ölçeğinde egemen olan emperyalist-kapitalist sistemin önemli bir dişlisi olan; hem kendi ülkesinde hem de başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere dünyanın birçok coğrafyasında sömürü cenderesini sürdüren Fransa’da yaşananlar dikkate değer durumda.
2008’den bu yana inişli çıkışlı bir ivme sürdüren sistemin ekonomik krizi, kapitalist devletler açısından “faturası ezilenlere çıkartılarak” bertaraf edilmeye çalışılsa da kapitalizmin “krizler sistemi” olduğu gerçekliği Fransa’da hükmünü sürdürmekte.
Özellikle yakın tarihte gerçekleştirilen seçimlerle başkanlığa getirilen Emmanuel Macron’un seçim öncesi başta ekonomi olmak üzere birçok reform vaadi gerçekliğe dönüşmüş durumda. Fakat bu reformlar, elbette ki halkın gelir düzeyinin gelişmesi için değil sermayenin ve kapitalist devletin ihtiyaçlarına yönelik gerçekleştirilmekte.
Bu saldırılardan ilki işçilere yönelik gerçekleşmekte. Fransa’da önemli bir sektör olan demiryolları üzerine geliştirilen saldırı hükümet sözcüleri tarafından “köklü bir değişim gerekmekte” argümanlarıyla savunuluyor. SNCF(Devlet Demiryolları) reformu, “borç sorunu” gündeme getirilerek, demiryolları işçilerinin statüsünün kademeli olarak düşürülmesi ve sektörün “rekabete açılması” amaçlanıyor. Bu saldırıya karşı ise demiryolları işçileri grevler ve eylemlerle direnişini sürdürüyor. Fransa’nın her yerinde demiryolları işçileri, Nisan ayının başında grev ilan etmiş ve sokaklar binlerce işçiyle dolmuştu. Sendikalı işçilerin grevi hala sürmekteyken, sendika sözcüleri grevlerin daha da genişletileceğini ve reform geri çekilene kadar mücadelenin süreceğini belirtiyor. Bu noktada işçilerin iş bırakmalarının yanında bu mücadelenin sokak ayağını da örmeleri önemli bir yer tutuyor. Grevlerin başladığı ilk tarihlerde Fransa genelinde on binlerce işçi sokaklara dökülürken, uzun vadeli eylem planı çerçevesinde etkinlikleri hala sürmekte.
Bir diğer saldırı dalgası ve direniş de “manidar” bir şekilde 68 Hareketi’nin 50. yılını karşıladığımız şu tarihlerde öğrenciler cephesinde gelişmekte. Bu noktada yine kapsamlı bir reform olan “Parcoursup Reformu”, esas anlamda öğrencilerin üniversiteye “seçilmesi”ni öngörmekte. Reformun esas yanını bu oluştururken, öğrencilerin var olan akademik haklarına da ciddi bir saldırı söz konusu. Devlet sözcüleri, reformu pazarlarken öğrenciler için en iyi sistem olduğunu vurgulamakta. Öğrenciler ise tüm bu yalan argümanlara karşı reformun gerçek yüzünü kitlelere anlatmak için fiili direnişe geçti.
Bu direniş sırasında Fransa’nın hemen her yerinde amfiler ve fakülteler öğrenciler tarafından işgal edildi. Öğrencilerin militan eylemlikleri, birçok fakültenin kapanmasını da beraberinde getirdi. Forumlar ve meclislerle örgütlenen öğrenci gençlik, üniversiteleri işgal ederek tüm öğrencilerin bu reforma karşı harekete geçmesi gerektiğinin altını çiziyor. Fransa devletinin hak talebine karşı verdiği “yanıt” ise işte tam da burada ortaya çıkıyor. Öğrencilerin kendi gelecekleri için girdiği bu mücadeleye Fransa devletinin, polisinin, üniversite yönetimlerinin cevabı baskı, cop ve biber gazı oldu. İşgal edilmiş birçok üniversiteye, üniversite yönetiminin talebiyle saldıran polis, cop ve biber gazı kullanarak öğrencileri zorla dışarı attı. Bu saldırılar sırasında önemli bir direniş alanı olan Tollbiac Üniversitesi’ndeki saldırıda bir öğrenci polis saldırısı kafa üstü yere düşerek komaya girdi. Yine hükümet yanlısı ya da neo-nazi örgütlenmeler ise polis ve üniversite yönetimi gözetimi altında direnişteki öğrencilere saldırdı. Tüm bu saldırılara karşı öğrenciler fakülte işgallerini yaygınlaştırdı. Öğrenci hareketi cephesinde önümüzdeki dönem Fransa’da daha hareketli günler yaşanacağı şimdiden öngörülebilir.
İşçi ve öğrencilere karşı bu saldırıları gerçekleştirilen Fransa devleti, uzun bir süredir havaalanı yapımına karşı Nantes yakınlarında direnişçiler tarafından otonom bölge ilan edilen ve birçok eylemci için önemli bir simge haline dönüşerek birçok kolektif etkinliğin gerçekleştirildiği “ZAD (Zone-à-defendre/Savunulacak Alan)” bölgesinin tahliyesi için yüzlerce polisle saldırdı. Jandarma ve polislerin tatil izinleri iptal edilerek bu bölgede operasyona verilmesi sonucu binlerce gaz bombası ZAD alanını doldurdu. Saldırı sonucunda alanda bulunan yapılar harabeye çevrildi. Emmanuel Macron ise işçi ve öğrencilerde olduğu gibi bu konuda da yazılı ve görsel basında halkı kandırmak için yalan söylemlerde bulunarak ZAD alanına saldırıyı meşrulaştırmaya çalışıyor. Resmi olarak operasyonun bitirildiği tarihin üstünden onlarca gün geçmesine rağmen ZAD aktivistleri ise saldırılara karşı alanları terk etmeyerek insanları desteğe çağırdı.
Saydığımız tüm saldırılar ve buna karşı militan direnişler bizlere, önümüzdeki süreçlerde Fransa’da hareketli günlerin yaşanacağını gösteriyor. 68’ Hareketi’nin 50. yılında işçi, öğrenci ve aktivistlerin direnişleri 68’ ruhunun yeniden doğacağının sinyallerini de vermekte. Elbette ki bu ruhun yeniden doğması, ezilenler için müjde, ezen bir avuç sömürücü içinse korku demek. Bu korkularından kaynaklı egemenler, işçilerin ve öğrencilerin haklarını budamaya çalışarak, hak taleplerine saldırıyla karşılık veriyor.