Uzun bir aranın ardından Yeni Demokrasi gazetesinin gençlik sayfasıyla okurlarımızla buluşuyoruz. Hedefimiz bu seslenişimizi Yeni Demokrat Gençlik dergimizin çıkışıyla tamamlamak ve bir adım daha ileri taşımaktır. Bu hedefe doğru attığımız adımların tamamlanmasıyla birlikte, gençliğin mücadelesinin daha güçlü seslenişini de gerçekleştireceğiz.
Hakim sınıfların 15 Temmuz’un ardından sistemini ayakta tutmak için topyekün saldırı içine girmiş, yönetme krizi derinleştikçe saldırılarının dozu da artarak devam ettirilmiştir. OHAL’in ilan edilmesiyle “elini güçlendiren” AKP’nin saldırılarına yenilerini ekleyerek devam ettireceği görülmektedir. Ekonomik ve siyasal gelişmeler hakim sınıfların bu rotada yürümesini koşullamaktadır.
Faşist saldırganlığın tırmandırıldığı bu dönem kitlelerin demokratik talepli mücadelesi tüm baskı ve zor aygıtlarının devreye sokulmasıyla sindirilmiş durumda. Sınıf mücadelesinin bu keskin süreci toplumsal tüm kesimleri içine alarak ilerlemektedir. Gençlik de bu genel durumdan payına düşeni fazlasıyla almıştır. Faşist saldırıların yanı sıra açılan soruşturmalarla yüzlerce genç akademik-demokratik talepler için mücadele yürüttükleri için üniversitelerden atılmış durumdadır. Bu durum kuşkusuz geride kalanlara bir mesajdı ve devlet bu mesajı çok net vermişti. Gözdağı öğrencilerle sınırlı kalmayarak bilimsel-demokratik eğitim talebini dillendiren, ülkede yaşanan toplumsal gelişmelere tavırsız kalmayan akademisyenlerin ihraç edilmesiyle de bir üst noktaya çıkarılmıştır. Bu kuşatmada hareket sahası daralan gençlik en temel hakları elinden alınmasına rağmen ses çıkaramaz duruma getirilmiştir.
SİSTEMİN EĞİTİME MÜDAHALESİ
Devlet her dönem olduğu gibi bu dönem de eğitimi kendi ihtiyaçları ve hedefleri doğrultusunda şekillendirmiştir. Eğitimin yap-boz hali bu konudaki devlet yaklaşımını göstermektedir. Bir gecede TEOG sisteminin kaldırılması, yerine gelen sistemin ise henüz hiç kimse tarafından anlaşılamaması, 2018 yılı eğitim bütçesinin 6.6 milyarlık aslan payının imam hatiplere ayrılması, ihraç edilen akademisyenlerin yerine yapılan atamalarla eğitim alanına kendi kadrolarını yerleştiren AKP, geleceği elinde tutmak için her türlü yöntem ve aracı devreye sokmuş durumdadır.
Ancak sistemin tüm yüklenme ve baskı politikalarına rağmen geleceği için en büyük tehditlerden biri bu sahada gelişmektedir. Eğitim kurumlarında ayağına takılan tüm engelleri temizlese de sorununu çözmemekte. Zira bu eğitim alanlarından çıkan gençliği çok daha önemli bir sorun bekliyor o da işsizlik. Geleceksizlik olarak tariflediğimiz bu durum çok daha belirgin bir sorun olarak ülkemizde yaşanmaktadır. Sorunu dünden daha belirgin kılan neden genç işsiz nüfusun artan sayısı ve buna bağlı olarak gelecek kaygısının çok daha yoğun yaşanmasıdır. Mezun üniversiteli gençliğin kendi branşında iş bulamadığı ve bundan dolayı farklı üretim sahalarında konumlandığı da bilinen bir gerçektir. İşsizler ordusunun büyük dilimini oluşturan genç işsizler ordusu geleceksizlikle birlikte sistemle hesaplaşıyor. Bu hesaplaşmanın henüz görünür olmayışı ise bizleri yanıltmamalıdır. Mayalanan öfke dinamiklerini görmeli ve buna hazırlanmalıyız.
Bugün bizim de hedef kitlemiz olan ve ağırlık faaliyet alanımızı oluşturan üniversite, faaliyetimizin önemli gündemlerinden biri olmalıdır. Yine genç işsizler sadece üniversite mezunlarının sorunu olmadığı için hareket sahamızı üniversitelerle sınırlandırmamalıyız. Yaşam alanlarında biriken bu kesime her alanda ulaşma yönelimi içinde olmalıyız.
MÜCADELEMİZİN KİLİT SORUNU DOĞRU KİTLE ÇİZGİSİNİ YAŞAMA GEÇİRMEKTİR!
Ülkemiz sınıf mücadelesinin gelişiminden bağımsız değerlendirilemeyecek gençlik, yaşamın geçici bir dönemini oluşturmaktadır. Faaliyetimizin esas ağırlığını oluşturan öğrenci gençlik ise bunun da ötesinde, statü bakımından da geçiş evresine karşılık gelmekle, daha kaygan bir kesimi tarif etmektedir. Bu kaygan zemin, bilinçlendirici/aydınlatmacı karakteri ve atılganlık içeren yapısıyla, öncü ve önderler kuşağına ebelik ettiği kadar, büyük bir sirkülasyon içerisinde dev bir öğütme mekanizmasını da çalıştırmaktadır.
Bu yapısal özelliklere, legal-illegal çalışma ve örgütlenmenin, barışçıl ve silahlı mücadele biçimlerinin diyalektiğine dair sorunlar da eklenince, hem mücadele hem de örgütlenme çizgisini sapmadan ve yalpalamadan yürütmenin zorlukları katlanmış olmaktadır. Yalnızca komünistler açısından değil, devrimci hatta reformist örgütlenmelerin kendi gerçekleri çerçevesinde de olsa bu nesnellik içinde sık sık bocalaması, bir uçtan bir uca savrulması, doğru değerlendirilmek zorundadır.
Bu gerçeklik, yenilgiye uğraması, darbe alması ya da yoldan çıkması mutlak bir durumu değil, bunlara dair riskin derecesini göstermektedir. Proleter devrimci bir çizgi, gençlik faaliyetini maksimum verimle örme konusunda başarılı olma şansını, bilimselliğinden ve sınıf gerçekliğinden alır ki faaliyetimiz bu temel üzerinden yükseldiği takdirde, en azından kendimize bağlı nedenlerden dolayı dikiş tutturamayan bir kulvara sürüklenmemiz de mümkün olamayacaktır.
Ders ve tecrübeyle dolu bir dönemi geride bıraktık ve tam da bahsini ettiğimiz gibi doğru çizgi kavranıp yaşama geçirilemediğinde reformist anlayışın tasfiyecilikle nasıl buluştuğuna tanıklık ettik. Bu sahada yaşanan gelişmeler ise yine sınıf mücadelesinin sert rüzgarından bağımsız olmayan şekilde karşımıza çıkmış, ideolojik savrulma, keskin virajda kendini göstermiştir. Şimdi görevimiz bu savruluşa götüren zemine müdahale etmek ve bunu ortadan kaldırmaktır. Örgütlenme ve faaliyet alanlarında doğru bir ideolojik şekillenişi yaratmak ve her şeyden önemlisi bu göreve soyunanlar olarak değişimi öncelikle kendimizde başlatmak.
Bu dönüşümün yegane adresi ise kitlelerle kurulan temastır. Değişimin dinamikleri ancak bu temasla açığa çıkacaktır. Bu noktada doğru anlayışla genç yığınlara ulaşmak, onların gerçek sorunlarına temas ederek hem değişimi hem de örgütlenmeyi sağlayabiliriz. Kitlesel patlama ve mücadelelere kendimizi hazırlamak ancak, bu patlamayı karşılayacak örgütün yaratılması ile mümkün olacaktır. Örgütlenme perspektifimizi bu yönelim belirleyecektir. Ülkemiz sınıf mücadelesi tarihi böylesi kanla örülü her dönemin ardından ezilenlerin baharını mutlaka getirmiştir. Bu anlamda hazırlığımız gelecek baharlara hazırlıklı olmak durumundadır.
Elimizdeki araçların tümü bunun için kullanılmalı, bu amaçla değerlendirilmelidir. Gençliğin anti-faşist, anti emperyalist mücadelesini örgütlemenin aracı olan Yeni Demokrat Gençlik örgütümüzü ete kemiğe büründürmek, gençliğin adresi haline getirmek yine doğru kitle çizgisini hayata geçirmekle mümkün olacaktır. Düne dair mahkum edilen sağcılığın yerine solcu söylemlere hiç ihtiyacımız olmadığını bilmeliyiz.
Yine gençlik mücadelesinin örgütlenmesi denildiğinde aklımıza gelmesi gereken ilk adres kitle örgütü değildir. Komsomolun örgütlenmesi, güçlendirilmesi ve sağlamlaştırılması, genç kitleler içinde kök salması tüm görevlerimiz içinde esas görev ve yönelimimizdir. Zira gençliğin kitlesel, militan mücadelesine önderlik edecek esas örgütlenme komsomoldur ve onun öncülük ettiği bir gençlik mücadelesi başarıya ulaşacaktır.