D. Trump, 20 Aralık’ta yaptığı “IŞİD’e karşı kazandık, eve dönme vakti geldi. Çocuklarımız, genç kadın ve erkeklerimizin hepsi eve dönecek ve hemen dönecekler” açıklamasıyla bütün dünyayı “hazırlıksız” yakalama başarısı gösterdi, buna ABD’deki güç dengeleri de dahildir. Suriye aradan geçen sekiz yıl içinde büyük bir yıkım yaşamış ve Esad-BAAS rejimi önemli bir güç kaybına uğramış olsa da, Amerikan emperyalizmi “yeni Suriye” hedefine ulaşamamış, üstelik hem Suriye, hem de bölge özgülünde Rusya ve İran güçlenmiş, nüfuzları genişlemiştir. Buna rağmen Amerikan emperyalizminin Suriye de işi bitmemiştir ve emperyalistler arası çelişkinin kazandığı biçim Suriye’yi terk etmeye hiç uygun değildir. Trump bu koşullarda Amerikan askerleri Suriye’yi terk edecek, hemen eve dönecekler, açıklamasını yapmış ve bu açıklama özellikle komünistler, devrimci ve demokrat güçler arasında olması gerektiği gibi inandırıcı bulunmayıp kuşkuyla karşılanmış, gelişmelerin devamı beklenmiştir.
Gelişmelerin Amerikan askerlerinin çekilmesi değil, Suriye’deki asker sayısının azaltılması ve güvenlikli bölge kurulması yönünde ilerlemesi, Trump ve temsil ettiği sermaye kesiminin güç ve etkisi hakkında bir fikir vermektedir. Pentagon şefi, DAİŞ karşıtı koalisyondaki ABD elçisi başta olmak üzere bir çok yetkilinin açıklama sonrası istifa etmesi süregelen Amerikan politikalarıyla çelişmesi halinde Trump yönetiminin karşılaşacağı tepkiyi göstermesi açısından önemlidir.Trump şahsında bir sermaye kesimi ve onların çıkarlarını öncelleyen politikaların olacağı kuşku götürmez bir gerçektir. Trump’ta cinsiyetçilik, ırkçılık, homofobi, nobranlık ve şiddet gören Amerikan halkının haklı tepki ve öfkesinin yanısıra Trump’ın temsil ettiği sermaye kesimiyle bir rekabet, çıkar çatışması içerisinde olan diğer sermaye kesiminin Trump yönetimini hedefleyen tepkileri mevcuttur. Bu sermaye içi mücadele, Amerikan emperyalizminin politikalarına, politika üretim sürecine yansımakta ve kimi sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bu olgusal gerçekliğe kimi gelişmeler üzerinde etki icra ettiği için değindik, Amerikan emperyalizmi Suriye’de dünya çapında seyreden sürecin bir gereği olarak asker bulundurmaktadır ve Trump’ın kararı revize edilerek bu şimdilik sağlanmış durumdadır.
YİNE BİR KULLANIŞLI YALAN; KÜRTLERİN KORUNMASI
Trump “asker çekme” açıklaması sonrası kalan DAİŞ’lileri temizlemek için TC’yi görevlendirir gibi olmuştu. Tayyip Erdoğan bu görevi fırsata çevirme hevesiyle öne atılmış, operasyon için ABD’den lojistik destek talep etmenin yanında TC’nin denetiminde bir “tampon bölge” projesini de koparmaya çalışmış ve Trump dahil Amerikalı asker ve sivil yetkililerle bu minvalde yoğun bir diplomasi yürütmeye başlamıştı. Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere TC’nin ilgili şahsiyetleri Kürt düşmanlığını öylesine olağan ve kaba biçimde dışa vurmuştu ki Kürtlerin korunması söylemi, Trump’ın kararını onaylamayıp değiştirmek isteyenler için etkili bir bir argümana dönüşmüştü.
“Artık, bölgeyi rejim güçlerine karşı tampon olarak Türk ordusuna bırakma niyetinden, Türkiye’ye karşı Kürtleri koruma misyonuna dönüşen bir “güvenli bölge” tasarımı var.” (F. Taştekin) Varşova’da ABD ve Polonya öncülüğünde İran ve İran’ı destekleyecek ülkelere karşı karar çıkartmak amacıyla gerçekleşmiş olan “Ortadoğu Barış Konferansı”nda da (12-13 Şubat) katılımcı ülkeler “Rojava Kürtlerinin korunması noktasında Amerika’ya tam destek sözü vermiş, herhangi bir saldırı durumunda Kürtleri koruyacak bir koruma şemsiyesi kurma yönünde anlaşmışlardır.” (Mezopotamya24) Rojava’da adı güvenlikli veya tampon bölge olan her türlü girişim başta ABD olmak üzere Batı/Avrupa emperyalizminin çıkarlarını korumak amaçlıdır. Emperyalistler, üzerinde çıkar birliği yaptığı ve mutabık olduğu BAAS-Esad rejiminin yıkılması hedefini gerçekleştirememişler ve bu koşullarda güvenli bölge çıkarları için en uygun, en rasyonel politika olduğu için mutabık kalmada ve Trump’a “geri adım” attırma da zorlanmamışlardır.
PYD’YE DAYATILAN TERCİH
Başını Amerika’nın çektiği emperyalist koalisyon açısından Suriye’deki fiili varlıklarını sürdürmek, Çin ve Rusya öncülüğündeki bloğun etki alanını dengelemek demektir. Bu, ayrıca İran’a odaklanmış Amerika için, siyasal coğrafya yönünden İran’ın geniş bir alana yayılma imkanının engellenmesi, bu mümkün olmadığında sınırlandırılmasıdır. ABD ve Avrupa emperyalistleri güvenli bölgenin genel ve bölge politikaları açısından taşıdığı önem nedeniyle PYD-Rusya , PYD- Suriye ilişkilerinin seyri üzerinde kesin bir biçimde belirleyici olmak istemektedirler. “Amerikalıların Şam’a kayıldığı an yardımların kesileceği uyarısı boşuna değil.” (F. Taştekin) Mezopotamya24’ün aktardıkları ise daha çarpıcıdır; “Sorununuzu çözmek için yoğun bir diplomatik girişimlerimiz var. Bunun sonucunu bekleyin. Kürtlere kalıcı bir statü sağlanacağı güne kadar Suriye ve Rusya’dan uzak durun. Suriye ile kendinizi bağlayıcı anlaşmalardan kaçının. Bu arada kendi inşanıza devam edin. Buna uyarsanız sizi koruruz ve kimse size saldıramaz. Ne Suriye, ne Türkiye. Saldırırlarsa bizi karşılarında bulurlar.” Bu sözler resmi davet üzerine Washington’a giden PYD Eş Başkanı İ. Ahmet’e söylenmiştir. ABD emperyalizmi olmasını ve olmamasını istediği hususları net bir ifadeyle PYD’ye bildirmiştir.
PYD’nin yaklaşımı ise şöyle özetlenebilir: ABD’nin çekilmesini istemiyor, Trump’ın açıkladığı askerleri çekme kararına açıkça karşı çıktı. ABD ve müttefiklerinin kontrolünde bir “güvenli bölge” projesine sıcak bakıyor, destekliyor. Örneğin DSG Dış İlişkiler sorumlusu A. Ömer, ABD’nin 200 asker bırakma kararını olumlu bulduklarını, bu kararın koalisyonun diğer ortakları için de askerlerini bölgede bırakmaları yönünde teşvik edici olacağını, söylüyor. “Güvenli bölge” konusunda ise açıklamasını aktaracağımız kişi DSG Genel Komutanı Mazlum Ebdi’dir. M. Ebdi Güvenli Bölge için üç şart öne sürmektedir. “1- Bölgenin istikrara kavuşması, 2- Türkiye başta olmak üzere dış güçlerin saldırılarına açık olmaması ve 3- Sahadaki güçlerin bölgede karar sahibi olması.” PYD’nin bilinen en yetkili yöneticilerinden, sahadaki komutanına dek ABD kontrolündeki “güvenli bölge”ye onay verme, kabul etme söz konusudur.
M. Ebdi, Pentagon sözcüsünün “güvenli bölge oluşturmak için uluslararası bir gücün parçası olarak birkaç yüz Amerikan askerinin Suriye’nin kuzeydoğusunda bulunacağı ve güvenlik ve istikrarı sağlamakla görevli olacağı, açıklamasını memnuniyetle karşıladığını söyledi.
S. Kürdistanı ve Kürt Ulusal Hareketi’nin tam bir kuşatma ve baskı altında olduğu biliniyor. Suriye’de BAAS rejimi, emperyalist Rusya ve ABD’nin başını çektiği “Batı” emperyalizmi yerel ve genel çıkarları için karşı karşıya gelmiştir. Sürecin özgünlüğünü fırsata çevirmeye çalışan TC ve İran gibi bölge güçleri de bu çatışmaya eklenmiş durumdadır. Tarafların tek bir hamlesinin dahi bütün güçleri, ilişkileri ve gidişatı etkilediği bugünkü tabloda PYD önderliğindeki Kürt Ulusal Hareketi ve ittifak güçleri alabildiğince baskılanmış, sıkıştırılmış durumdadır. Bu tablodan hareketle “top Kürtlerin ayağındadır. Ya Rusya, İran, Suriye ve Türkiye’ye kaptırıp Kürtlere kaybettirecekler ya da ABD’nin politikalarına uyum sağlayıp gol deyip Kürt milletine kazandıracaklar” (Hasan H. Yıldırım ve Hüseyin Erkan) görüşü ile aynı kaygılarla adres olarak Rusya ve Suriye’nin gösterildiği iki başlıca görüşün şekillendiğini söyleyebiliriz. Tutarlı demokratlar, yurtseverler, devrimciler her iki yaklaşımın da değil S. Kürdistanı’na bütün uluslardan Suriye halkına bırakalım kazandırmayı, ulusal boğazlaşmalar, iç çatışmalar, her türlü baskı ve sömürü getireceğini görmelidir. Önceki yazılarımızda PYD’nin her şeye rağmen ulusal kazanımlar biçiminde bir politika izlemesi halinde telafisi mümkün olmayan sonuçlara doğru gideceğini belirtmiştik. Bu değerlendirmemiz heveskar güvenli bölge anlayışları nedeniyle çok daha geçerlidir.
*Bu makale Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 28 Şubat tarihli 30. sayısından alınmıştır.