TC’nin Irak Kürdistanı’nda gerilla güçlerine yönelik imha saldırıları son birkaç yıldır daha kapsamlı ve yoğun bir şekilde sürmektedir. “Pençe-Kilit” adı verilen operasyonlar kapsamında Zap-Avaşin-Metina bölgesinde yoğunlaşan aktiviteyi ortadan kaldırmayı hedefleyen TC, sahip olduğu bütün olanaklara ve pervasızca işlediği savaş suçlarına rağmen direnişi kırmayı başaramamış, gerillanın direnişi karşısında defalarca hezimete uğramıştır. KDP bu süreçte Kürt Ulusal Hareketi’nin yürüttüğü haklı savaşın, dolayısıyla Kürtlerin ulusal kazanımlarının ve birlik isteminin karşısında bir tutum geliştirerek faşist TC ile iş birliğine yeni bir soluk katmış, Kürdistan coğrafyasında emperyalistlerin en sadık alternatiflerden birisi olduğunu bir kez daha göstermiştir. TC Nisan 2022’den bu yana Zap, Avaşin, Metina, Xakurkê KDP kontrolündeki birçok bölgeye askeri üs kurmuş, KDP ise askeri alanda faşist TC’nin etki alanını peyderpey genişleterek iş birlikçi karakterini pekiştirmiştir.
Bir süredir Irak Kürdistanı’nda “PKK’yi bitirme” planı olarak servis edilen, “Irak-Suriye bağını kesmek için doğal set görevi” göreceği söylenen, TC’nin başını çektiği “Ovaköy-Fişhabur Sınır Kapısı ve Kalkınma Projesi” (Kalkınma Yolu) gündemdeydi. Bu projenin stratejik önemi, Rojava ile I. Kürdistanı’nı birbirine bağlayan geçiş hattından ileri gelmektedir. PJAK’ın 7. kongresinde KDP-Barzani kliğinin Rojava’daki statünün aleyhine ve bölgedeki Kürt partilerinin tasfiyesine yönelik hareket ettiği vurgulanmıştı. Aynı zamanda YNK sözcüsü Sadi Ehmed Pîre’nin açıklamaları bunu doğrular niteliktedir: “Berwarî bölgesine KDP desteğiyle Türk devletinin götürdüğü 300 eski DAİŞ üyesi bulunmaktadır.” TC, KDP ve Merkezi Irak Hükümeti için bu geçiş hattını ve KUH’un I. Kürdistanı’nda sürdürdüğü tutunma savaşına Rojava halkının desteğini kesmek olası bir kazanımın önüne geçmek bakımından önemlidir. Dolayısıyla KUH’a ve Kürt ulusal kazanımlarına yönelik bölgeyi krize sürüklemek adına cihatçı çetelerin tekrardan sahaya sürülebileceğini de gözden kaçırmamak gerekir. TC’nin Irak hükümeti ile yaptığı görüşmeler ve kabine toplantısı sonucunda projenin uygulamaya koyulması için somut adımlar atıldığı açığa çıkmıştı. Konuyla ilgili kabine toplantısından sonra RTE’nin “Bu yaz Irak sınırlarımızla ilgili meseleyi kalıcı olarak çözüme kavuşturmuş olacağız.” şeklindeki açıklaması, Kürt Ulusal Hareketi’ne ve Kürt ulusal kazanımlarına yönelen yeni saldırıların hazırlığına işaret etmekteydi. Nisan ayında RTE-Barzani görüşmesinin gündemini belirleyen en önemli başlıklardan birisinin yine “Kalkınma Yolu Projesi” olduğu açıktı. Keza proje için nasıl ki emperyalistlerden ve Irak hükümetinden icazet alındıysa KDP yönetiminden de icazet alınacağının emareleri okunuyordu. RTE, Bağdat’ta imzalanan mutabakat zaptı ile “Kalkınma Yolu”nun IKBY’yi de kapsadığını belirtmiş, Derecik-Zeti sınır kapısının (Türkiye ile I. Kürdistanı’nı bağlayan sınır kapısı) araç geçişine açılmasının önemine dikkat çekmişti. Derecik-Zeti sınır kapısının araç geçişine açılması, işgalin koşullarının zeminini hazırlamak açısından önemliydi. Böylece RTE-Barzani görüşmesinde “teröre son verme” demagojisiyle, kirli pazarlıkların bir sonucu olarak işgalci politikaların kapsamının genişletilmesine dair anlaşmalar yapıldığı ortaya çıkmış oldu. Faşist TC’nin ve iş birlikçi KDP’nin bölgeye yönelik saldırıları sürerken KUH’un savaşı yeni bir aşamaya taşıması, yani egemenlerin savaşta en güvendiği faktörlerden biri olan SİHA’lara karşı hava savunma sistemlerini edinmesi bölgedeki gerici aktörleri taktiksel değişikliklere zorlamıştır. Bu taktiksel değişiklikler “Kalkınma Yolu” projesinin, daha doğrusu işgal projesinin hızlandırılmasına yol açmıştır. Zira KUH’un hava savunma sistemlerine sahip olması savaştaki güç dengelerini değiştirmiş, KUH için de yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
Hiç şüphe yok ki, bu üç gerici gücü (TC, IKBY, Irak) bir araya getiren, ortak çelişkilerini kaşıyan ortak hedefler söz konusudur. KUH’un bölgedeki varlığı, pazar sorunu, Kürt halkının ulusal bağımsızlık istemleri gibi bir dizi çelişki, üç gerici gücün ortak çelişkileridir. KUH’un bölgedeki varlığını sona erdirmek, pazar sorununu emperyalistlerin çıkarlarına uygun bir zeminde çözmek ve pastadan en büyük payı kapmak, Kürt halkının ulusal bağımsızlık istemlerine istinaden kitlelerin devrimci durumunu ortadan kaldırmak faşist TC’yi IKBY yönetimiyle ve Irak hükümetiyle birleştiren başlıca nedenlerdir. Elbette bu üç gerici güç arasında çelişkiler de bulunmaktadır. IKBY’de parlamento seçimleri yaklaşırken KDP’nin demokrasi naraları attığı bugünlerde Irak hükümeti seçimleri anlayışla karşıladığına dair açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır. 2017’de yapılan bağımsızlık referandumunda halkın çoğunluğu bağımsız bir Kürt devletinden yana oy kullanmış, sonrasında Irak ordusu ve Haşdi Şabi, Peşmerge ile silahlı çatışmalara girerek Kerkük ve Sincar’ı ele geçirmiş ve referandumu kırmıştı. Dönemin Irak Başbakanı Haydar el-Abadi, bağımsızlık referandumu öncesinde yaptığı açıklamalarda sınırların değiştirilmesini Irak’ın toprak bütünlüğünü bozmak olarak değerlendirmiş ve olası bir referandumda Kürt Bölgesel Yönetimi’ni kan dökmekle tehdit etmişti, nitekim öyle de oldu.
IKBY’de ekim ayında yapılacak olan parlamento seçimlerinin Irak hükümeti nezdinde, I. Kürdistanı’ndaki statüyü bertaraf etmek bağlamında krizi fırsata çevirmek gibi bir anlam taşıdığı açıktır. Ancak son gelişmeler ışığında Irak hükümetinin “toprak bütünlüğü” edebiyatına sarılmadığı görülmektedir. Dr. Berwarî’ye göre: “Başurê Kürdistan bölgesini işgal etmeye yönelik gizli bir anlaşma var. Anlaşmaya göre, işgalin ardından Türk devleti, bazı bölgelerden çekilecek, bazı bölgeler de işgalinde kalacak. Bu plan, Başurê Kurdistan bölgesine ve statüsüne yönelik yapılmıştır.” Irak hükümetinin IKBY’deki parlamento seçimlerine “anlayış” göstermesi de bir dizi pazarlığın sonucu olmalıdır. Dolayısıyla TC, KDP ve Irak hükümeti üçlüsünün ortak çelişkileri doğrultusunda bir araya gelmesi, önümüzdeki süreçte kendi aralarındaki çelişkileri derinleştirecek ve “işin içinde iş varmış” dedirtecektir. Bu durum, Kürtlerin ulusal-demokratik talepleri karşısında geçici ve gerici bir ittifakın sonucu olarak teşekkül edecektir. TC ile Irak hükümetinin PKK, PJAK ve YNK ile KDP arasındaki çelişkilerden faydalanarak uzun vadeli hedefler doğrultusunda hareket edeceği de su götürmezdir.
IRAK KÜRDİSTANI’NA ASKERİ YIĞINAK
5 yıldır gerilla güçlerini imha etmek için her yolu deneyen TC, gerillayı bölgeden tasfiye etmeyi başaramamıştır. Dolayısıyla uzun soluklu çarpışmalara sahne olan Zap, Avaşin, Metina, Xakurke ve Gare bölgelerinde onca olanağa rağmen gerilla savaşı karşısında aciz düşmesi TC’yi fiili işgale zorlamış, gözü dönmüş bir şekilde bölge gerici güçleriyle pazarlıklar yapmış ve bu pazarlıklar neticesinde Irak hükümeti ile iş birlikçi KDP’ye “PKK’yi bitirme” sözünü vermiştir. 22 Haziran’da TC ordusu yoğun bir askeri sevkiyat ile Duhok’a bağlı Amêdiye ilçesinin Bamernê ve Kanî Masî kasabalarına kadar ilerlemiş ve kontrol noktaları kurmuştur. 23 Haziran’da ikinci bir sevkiyat daha gerçekleşmiş, 24 Haziran gecesi ise yine TC ordusuna bağlı ağır silahlar ve zırhlı araçlar taşıyan konvoylar Amêdiye’nin kırlık bölgelerine geçiş yapmıştır. CPT’nin işgal girişimine dair yaptığı açıklamada TC’nin Ûre, Sererû, Eredinan, Kêste, Çelkê ve Babîrê köylerine 300 tank ve zırhlı aracı konuşlandırdığı belirtilmişti. Hemen ardından iş birlikçi KDP’nin de desteğini alarak KUH’un aktif olduğu bölgelerdeki köylere saldırmış, köy boşaltmalara başlamıştır. Sonrasında da TC ordusu ilerlemeye devam etmiş ve en son Amêdiye ilçe merkezine girmiştir. İşgalci TC ordusunun I. Kürdistanı’na nereden girdiği bilinmemektedir. Yerel kaynaklara göre ya İbrahim Halil Sınır Kapısı üzerinden ya da Hewlêr havaalanı üzerinden bölgeye girmiş olmalıdır.
I. Kürdistanı’na yönelik saldırılar devam ederken daha önce de defalarca askeri gücünü tahkim eden TC’nin bu seferki hamlesini farklı kılan nedir? Elbette sınır bölgelerinde üsler kurmanın, gerilla ile çarpışmanın da ötesinde, yerleşim yerlerini fiilen işgal etmesi ve yurtsever Kürt köylerini boşaltarak gerillayı kitle desteğinden yoksun bırakmak ve Kürt köylüsünü baskı ve cebir yoluyla sindirmek istemesidir. KUH’un I. Kürdistanı’ndaki varlığını ve nüfuzunu kendisi için bir tehdit olarak gören KDP ise faşist TC’nin Kürt ulusuna yönelik saldırılarına kan taşımaya devam etmektedir. Bu hengâme sırasında 3 Temmuz günü Savunma Bakanlığının yayınladığı basın açıklamasında Metina, Gare, Xakurke, Kandil ve Asos bölgelerine yönelik düzenlediği hava saldırısında PKK’ye ait 37 hedefin vurulduğunu iddia etmiştir. Zap’a bağlı Girê Bahar’da ise yerel kaynaklardan edinilen bilgiye göre bölge savaş uçaklarıyla vurulduğu sırada gerillaların bulunduğu çatışma alanı Peşmerge tarafından çevrilmişti. Görünen o ki, iş birlikçi KDP karadan ilerleyen askeri konvoylara yol açarken işgalci TC ordusu hava saldırılarıyla işgalin kapsamını genişletmeye devam etmektedir. Irak hükümeti de TC’nin hava saldırılarını sessiz kalarak onaylamaktadır.
İŞGALCİYLE İŞ BİRLİĞİNE KILIF: IRAK KÜRDİSTANI’NDAKİ YANGINLAR
Geçen aylarda Hewlêr, Duhok ve Kerkük’teki yerleşim yerlerinin, çarşılar ve pazarlar dahil birçok yerde yangın çıkmıştı. IKBY ve Irak hükümetinin içişleri bakanlıkları, ortak bir basın açıklamasıyla yangını PKK ile YNK’ye bağlı birimlerin çıkardığını iddia etmişti. Akıllara zarar bu açıklamaya göre “Bu birimler petrol hatları, alışveriş merkezleri ve daha birçok yeri yakmak için görevlendirilmişlerdir. Ayrıca oldukça profesyonel kimyasal maddelerle iz bırakmadan yangın çıkarıyordu. Örneğin maddeyi bir yere atıyorlar ve birkaç saat sonra kendiliğinden yangın başlıyor. Elbette ki bu etkili maddeyi bu kişiler kendi başına temin edemezdi. Maddeleri PKK vermiş ve bu kişileri eğitmişti.” Yangınların sorumlusu olarak PKK ve YNK’yi suçlayan yetkililer, yangınların “Kürdistan halkına ve 9. Hükümet’e karşı komplo projesi çerçevesinde gerçekleştiği” iddiasında bulunmuş ve bu iddiadan Mesrur Barzani’ye komplolar(!) devşirmiştir. Yangınları PKK ve YNK’nin çıkardığına dair somut tek bir dayanağı dahi olmayan IKBY ve Irak yetkilileri, alışılageldik karşı-devrimci argümanlara başvurmuşlardır: “Olayın sağa sola çekilecek hiçbir yanı yoktur. ‘Acaba PKK mi yaptı’, ‘yaptı, yapmadı’ tartışması anlamsızdır. Suçlular her türlü bilgiyi itiraf etmişlerdir. PKK’nin KCK Dış İlişkiler Komitesi adlı biriminin çıkıp “yangınları biz yapmadık” demesinin de anlamı yoktur. Zaten PKK’nin çıkıp biz yaptık demesini kimse beklemiyor. PKK’yi tanıyanlar PKK’nin tıpkı Kürt atasözünde dendiği gibi “kurtla yiyip, çobanla ağladığını” çok iyi bilir. PKK bu yangınları çıkarıp sonra esnafa üzülüyormuş gibi haberler yapıyordu. Oysa ki PKK’nin gözü yaşlı, emeğine üzülen esnafla, eve ekmek götüremeyen pazarcı ile zerre ilgisi yoktu.” Bu somutluktan uzak argümanlarla IKBY ile Irak hükümetinin, yangınları TC ile iş birliğine “gerekçe” göstereceği açıktı. Yine faşist TC’nin burjuva-feodal medyası da “yangınların altından terör örgütü PKK çıktı” başlıklarıyla son dakika havadislerinde bulunmuştu. Ne var ki KDP’nin kendi içinde yaşadığı yaman çelişkiler yangınları PKK ve YNK’nin organize ettiğine dair iddiaları boşa çıkarmıştır. Hewlêr Valisi Umed Xoşnav Lenge Pazarı’nda çıkan yangınla ilgili “Lenge Pazarı’nda bulunan bir dükkanda bazı işçiler lehim çalışmaları yapmaktaydı. Buradan çıkan yangın diğer dükkanlara yayılmıştır. Lenge Pazarı’nda çıkan yangında dışarıdan herhangi bir el aranmamalıdır” demişti.
KCK, KDP ve Irak hükümetinin yangınlara dair iddialarını “iftira ve manipülasyon” olarak değerlendirmiş ve yalanlamıştı. Yapılan açıklamada “Gerçeklikle ilgisi olmayan ve MİT-Parastin eliyle yapıldığı toplumca bilinen bu saldırıların sorumluluğunu hareketimize yükleme çabalarını reddediyoruz.” ifadelerine yer verilmişti. Açıklamada işgal saldırılarına da dikkat çekilmiş ve duyarlılık çağrısı yapılmıştı: “KDP yönetiminin verdiği olanak ve destek ile işgalci TC ordusunun askerleri Zaxo, Duhok ve Hewlêr’de halkımıza karşı saygısızlık yapmakta, gizli yürütmeye başladığı işgalini açık açık devam ettirmektedir. İşgalci TC ordusu Irak topraklarında gündüz gözüyle yol kesmekte, zorla kimlik kontrolü yapmakta, halkı tutuklamakta, keşif ve top saldırıları ile şehit etmekte, zorla göçertmeyi hedeflemektedir. İşgalci TC ordusunun her gün artarak devam eden bu suçlarına karşı KDP iş birlikçiliğine devam etmekte, Sudani hükümeti ise tepkisiz ve sessiz kalmaktadır.” YNK sözcüsü Pîre ise yangınları, “seçimlerin ertelenmesi için bahane yaratma çabaları olarak” değerlendirmiş ve olaylara ilişkin soruşturma açılması talebinde bulunmuştu. Seçimlerin ertelenmesini reddettiklerini belirten Pîre “KDP’nin yaşadığı iç çatışmalar, Kürdistan Bölgesi Parlamentosu seçimlerini sekteye uğratacak bir senaryodur. Bu tarz kirli iddialar, parlamento seçimlerinin ertelenmesi için ortaya atılıyor. KDP seçimlerden korkuyor ve seçimlerin gerçekleştirilmesini istemiyor.” ifadelerini kullanmıştı. KDP-Irak içişleri bakanlıklarının yangınlarla ilgili PKK ve YNK aleyhine ortak bir dil kullanarak PKK’nin I. Kürdistanı’ndaki varlığı ve KDP’ye muhalefet eden YNK’nin seçimleri önemli ölçüde etkileyebilecek ikinci büyük parti olması nedeniyle, Kürt halkında PKK ve YNK karşıtlığını örgütlemeye ve TC’nin işgalini meşru kılmaya çalıştığı ortadadır.
HAKLI SAVAŞI DESTEKLEYELİM
Kürt ulusu üzerindeki milli baskı T. Kürdistanı’na özgü değildir. Arap, Fars ve Türk egemen sınıfları, dört parça Kürdistan’da, başta Kürt ulusu olmak üzere çeşitli azınlıklar üzerindeki milli baskı politikalarını sürdürmektedir. I. Kürdistanı’nda ve S. Kürdistanı’nda Kürtlerin bir “statü” kazanması, Irak ve Suriye gericiliğinin milli baskı politikalarına, Kürt bölgelerine uygulanan ambargoya mani olmamaktadır. Kürt ulusunun bu parçalarda büyük bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımların ihlali için fırsat kollayan yine merkezi düzeyde bağlı oldukları kendi gerici devletleridir. TC’nin Kürt ulusal kazanımlarına ve Kürt Ulusal Hareketi’ne yönelik saldırılarını ayyuka çıkarması, I. Kürdistanı’na “terör” bahanesiyle başlattığı işgal, KDP’nin bu suçlara ortak olarak ihaneti örgütlemesi, emperyalistler arasındaki çıkar dalaşının bölgeye daha güçlü etki etmesi, akabinde TC, KDP ve Irak hükümetinin emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda baskı araçlarını çeşitlendirmeleri önümüzdeki dönemde Kürdistan coğrafyasında savaşın daha sancılı ve çetrefilli geçeceğini göstermektedir.
Komünistlerin herhangi bir savaş karşısındaki tutumunu savaşın haklı ya da haksız, halkın ve proletaryanın çıkarlarından yana olup olmadığı belirler. Net şekilde belirtmek gerekir ki komünistler, Demokratik Halk Devrimi’nin bileşeni olan ezilen sınıfların ve ezilen ulusların kendi gerici devletlerine ve emperyalizme karşı yürüttüğü savaşları ikirciksiz desteklerler.
Faşist TC, iş birlikçi KDP ve Irak hükümeti ekseninde vücut bulan işgal saldırıları Kürt ulusal kazanımlarını ortadan kaldırmaya ve KUH’un haklı savaşını kriminalize etmeye dayanmaktadır. Dolayısıyla KUH’un bölgedeki gerici güçlere karşı, özellikle de I. Kürdistanı’nı faşist TC’ye işgal ettiren, Kürt halkına zulmeden iş birlikçi KDP’ye karşı verdiği savaş haklı bir savaştır. Devrimimizin önemli bir bileşeni olan Kürt Ulusal Hareketi’nin yürüttüğü bu haklı savaşı desteklemek ve Kürt halkının çıkarlarını savunmak devrimci hareketin önemli bir görevidir. Faşist TC’nin işgaline, iş birlikçi KDP’nin Kürt halkına karşı işlediği suçlara ve Irak gericiliğine karşı Kürt Ulusal Hareketi’nin yürüttüğü haklı savaşı desteklemek düşmanın işgalini, Kürdistan’da işlediği savaş suçlarını dünya halklarına göstermek devrimci, demokrat, ilerici herkesin görevidir. İşgale ve iş birlikçiliğe karşı Kürt Ulusal Hareketi’nin haklı savaşını destekleyelim, kuşatmayı enternasyonal dayanışmayla parçalayalım!