(….)
Her şeyden önce, şu soruya cevap vermek zorundayız: Öz eleştiriden ne anlıyoruz, nedir öz eleştiri? Bu soruya doğru bir cevap veremezsek, özeleştirinin anlamını yeterince ve doğru kavrayamazsak, daha işin başında iken tökezleriz.
Öz eleştiri bir karalama faaliyeti midir? Geçmişi inkâr mıdır? Yanlış kararlanın yerine, doğru kararları geçirmek midir? Sadece bir mahkûm etme veya aklama faaliyeti midir?
(….)
Kısaca öz eleştiriyi “Bir şeyi, bir olguyu, bir olayı, bir tavrı, bir kararı, onu çevreleyen koşullar içerisinde ele almak, zaman ve mekân kavramını göz ardı etmeden, onların içindeki olumlu ve olumsuz ögeleri ayrıştırmak, olumsuzları mahkûm etmek, olumluyu soyutlamalarla (genellemelerle) bir bilgi birikimi haline getirmek ve o birikimi bugün ve gelecek açısından kullanmaktır.” şeklinde tanımlayabiliriz. Tabii her tanımın içinde belli eksiklikleri taşıyabilir. Doğru ve yanlış, olumlu ve olumsuz soyut kavramlar değillerdir. Bunlar kendilerini çevreleyen koşullarda ve somut duruma göre ele alınırlarsa gerekli anlamı kazanırlar.
Öz eleştiride iradeci olmak, en önemli yöntem yanlışlarından biridir. İradecilik somuttan kopuk bir istemciliktir; gerçeğin yerine kafalardaki hayali şatoları geçirmektir. Halbuki istemler somut durumla uygunluk arz ettikleri ölçüde gerçeklik kazanırlar, bunun tersi hayalciliktir. Doğrudur, “kendi tasarımlarının, kendi fikirlerinin vb. üreticileri, insanlardır, ama gerçek, faal kendi üretken güçlerinin ve bunlara tekabül eden ilişkilerinin, alabilecekleri en geniş biçimleri de dahil olmak üzere, belirli bir gelişmesiyle koşullandırılmış insanlardır.” (Marks ve Engels, Felsefe İncelemeleri)
Tarihi insanlar yapar, kararları insanlar alırlar, bu kararların hayata geçirilip geçirilmemesi de onların işidir. Fakat bu, sınıf mücadelesinin, iradenin karşısında objektif olarak var olan kararlarından, tecrübeden, belirli bir seviye birikiminden, iç ve dış koşullardan bağımsız olarak da alınamaz. Çünkü “materyalist tarih anlayışına göre, tarihte belirleyici etken, son aşamada, gerçek yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir.”
“Tarihimizi kendimiz yaparız ama, başta çok belirli önceller ve koşullar altında. Bunlar arasında en sonunda belirleyici olan, ekonomik olanlardır.” (age)
İnsanların bilinçleri, iktisadi koşulun dışında olan fakat objektif olan bir dizi durumla da koşullandırılır. Eğer bütün bunları kavrayamazsak göstereceğimiz iradeci bir yaklaşımla, partinin geçmişini, yaptıklarını, mücadelesini bir çırpıda inkâr eder ve kolaylıkla onun yakasına birtakım anti Marksist yaftalar asıp, inkarcılığa düşebiliriz.
(…)
Böylesine iradeci bir yaklaşım öz eleştiride, olumluların görülmesinin önünde engel teşkil eder ve olumlulukların da olumsuzlarla birlikte mahkûm edilmesine yol açar. Bu da sonuçta, partinin on yıllık bir birikimini gelecek için kullanmamızı engeller. İnkârcı eğilime yataklık eder, bizi silahsızlandırır. Öz eleştiriyi, bir karalama ve sadece mahkûm etme derekesine düşürür.
Soruna yalnızca böyle yaklaşmak yetmez. İradeci davranmamak gerekir; ama kendiliğindenci ve kaderci de olmamak lazım. Böylesine bir yaklaşım özellikle bugün ihtiyacını yeterinden fazla hissettiğimiz, bilincin dönüştürmedeki rolünü inkâr eder ve bizi sorunların ve sınıf mücadelesinin arkasına takar. Hastanın başında dövüne dövüne ağlamaktan öteye hiçbir şey yapmamayı körüklemek, bu da sonuçta bizim, hastanın ölümüne yardımcı olmamız anlamına gelir. Ve bizi “ne yapalım, biz istesek de istemesek de bu hatalar olur” anlayışına götürür. Böylesine bir anlayış ve bakış hataları görmemizi engeller ve partinin önder rolünü inkara yol açar. Özellikle dikkat edilmelidir ki kendilerini aklamaya çalışanlar, bu yönteme sarılırlar. “Gerçekte, pratik materyalist için yani komünist için sorun, mevcut dünyayı devrimci bir şekilde değiştirmek, bulunmuş olduğu duruma saldırmak ve onu pratik olarak değiştirmektir.” (age) Belirleyici olan objektif koşullardır. “Ama siyasal koşullar vb. hatta insanların beyinlerine musallat olmuş gelenek bile kesin son verici olmasa da gene bir rol oynar.” (age) Engels daha önceden de şunu belirtmiştir: “…hatta bütün bu gerçek savaşımların, savaşıma katılanların beynindeki yansıları, siyasal, hukuksal, felsefi teoriler, din anlayışları ve bunların daha sonraki dogmatik sistemler halindeki gelişmeleri, hepsi tarihsel savaşımların gidişi üzerinde etki yaparlar ve birçok durumda ağır basarak onun biçimini belirlerler.” (age)
“Ama ikinci olarak şu var: tarih, son sonucun her zaman sayısız bireysel iradelerin çatışmalarından açığa çıkması suretiyle gerçekleşir.” (age) Engels, sorunun esasını objektif koşulların oluşturduğunu söylerken, bunun diğer ögelerin hesaba katılmaması ve onların inkar edilmesi anlamına gelmediğini, bu objektif durumu, gerektiğinden fazla abartılmaması lazım geldiğini vurgular. “Gençlerin bazen ekonomik yanı ona uygun olandan daha çok vurgulamaları olgusundan Marks’la benim de kısmen sorumlu tutulmamız gerekir. Hasımlarımızın karşısında, (hasımlar iradecidirler -bn.) onların yadsıdıkları ana ilkeyi özellikle belirtmek altını çizmek gerekiyordu. Ne var ki etkileşime katılan öteki etkenleri onlara uygun ölçüde vurgulayacak ne zaman ne yer ne fırsat bulabildik.” (age)
Bu aktarmalardan çıkarılması gereken sonuç, bilincin dönüştürmedeki rolünün kavranması ve objektif koşullarla ilişkisinin açığa çıkarılmasıdır. Somutumuzda ise, öz eleştiri bir değiştirme ve dönüştürme eylemi olmalıdır. Sadece yanlışı tespit etmek (önemlidir ama) yetmez. Doğruyu saptamak ve bu minval üzerinde harekete geçip, dönüşümü sağlamak gereklidir. Alternatif sunmak gereklidir.
Geçmişimizi, eleştirel bir yaklaşımla ele alırken her türlü olumsuz etkiden uzak ve objektif olmalıyız. Amaç ne kimseyi karalamak ne de kimseyi temize çıkartmaktır. Esas mesele dürüst olabilmektir. “Ben her şeyde dürüst olmamız gerektiğine inanıyorum; dürüst bir tutum olmadan bu dünyada hiçbir şey başarılamaz.” der Mao Zedung ve sorar “Kimler dürüsttür? Marks, Engels, Lenin ve Stalin dürüsttür, bilimden yana olanlar dürüsttür.” der. (Seçme Eserler Cilt III, s. 47)
Bizim de özeleştiri de dürüst olabilmemiz için, geçmişimize karşı bilimsel bir yaklaşım göstermemiz lazımdır. Ön yargılarla değil, olayları, tavırları, kararları, gelişme ve geriye gidişleri, Marksizm-Leninizm’in bilimsel süzgecinden geçirmemiz gerekir. Bu dürüstlüğümüzün ve ciddiyetimizin ölçütüdür. Mao Zedung’un söylediklerinden anlaşılabileceği gibi soyut bir kavram değildir; bilimsel ve maddidir.
devam edecek…
*Bu yazı Proletarya Partisi şehidi Hasan Hakkı Erdoğan tarafından 1984 yılında kaleme alınmıştır. Bu yazıda yer alan bazı alıntı ve yazım hataları yazının anlaşılmasını kolaylaştırmak için düzeltilmiştir.