Proletaryanın İktidarı için Şiarımız: Maoizm-II

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]

Mao, deneyimlerinden yararlanmak istediğinde Arafat’a Arapların başkalarından taktik öğrenmesine gerek olmadığını çünkü onların zaten çok büyük bir gerilla liderine sahip olduklarını söyleyip Rifli Abdülkerim el Hattabi’yi hatırlatır. Mao’nun buradaki tutumu özel değildir. Onun savaş anlayışında “özel” ya da “özgün” durumlar, olgular, birikimler temel niteliktedir. Stratejik olarak, ilkeler düzeyinde kuşkusuz savaşlar ortak özelliklere sahiptir. Bir proleter devrimci iç savaş ya da anti emperyalist bir kurtuluş savaşında Mao’dan hareketle savunulacak “her ülkede geçerli” olmak üzere ilkeler ve stratejiler vardır. Taktikler söz konusu olduğunda ise her ülke esas olarak kendi tarihine, kültürüne, birikimine, koşullarına, halkına dayanmalıdır. Başka örneklerin bu alanda sadece ilham vermek üzere yararlı olacağını bilmek gerek.

Halk Savaşının evrenselliği üzerine giderek artan bir yorum var. Son enternasyonal birlik de bu yaklaşımı benimsemiş durumda. Oysa Halk Savaşı hakkında Mao’nun açıklamaları bir strateji olarak evrenselliğe işaret etmez. Mao, Halk Savaşını yarı sömürgelerde kentlerin kırlardan kuşatılması, kırlarda sağlanan egemenlikle birlikte güçlenmiş sağlam bir ordu ve kızıl siyasi üslerde somutlaşan tüm bakımlardan üstün bir donanımla kentlerin ele geçirilmesi olarak tanımlar. Gelişmiş kapitalist ülkelerde ise, işgal söz konusu değilse eğer bunun tersi bir strateji uygulanmak zorundadır. Devrim kentlerde başlar ve kırlara buralardan yayılır. Çünkü sosyalist devrimin güçleri kentlerdedir, devrimin baş çelişkisi kentlerdedir, doğru bir örgütlenme ile kentlerde üstünlük işçi sınıfında olduğundan devrim buralarda gelişebilirdir.

Buna rağmen Peru’daki Halk Savaşının önderliğini yapmış ve büyük bir ilerleme sağlamış olan komünist önder Gonzalo Maoizm’in evrenselliği hakkındaki yorumunda Halk Savaşına da özel bir yer vermiştir. O bunu “her ülkenin kendi şartlarına uyarlanmak üzere” ileri sürer. Her ülkenin kendi şartlarına göre biçimlenecek Halk Savaşını o komünist partisinin önderliğinde; kitlelere dayanan; üsler kurarak ve bu üslerde yeni iktidar odakları yaratarak yayılan; taktik olarak güçlü ve örgütlü bir güce karşı stratejik olarak üstün, örgütlenerek adım adım güçlenecek zayıf bir gücün savaşı olarak tanımlar. Komünist partisinin önderliği, devrimin zorunlu/kaçınılmaz olarak silahlı olması, basitten karmaşığa doğru gelişme ve üslere dayalı yeni iktidar odakları evrensel ilkelerdir. Gonzalo’nun Halk Savaşı için bu önermesi yukarıda konu ettiğimiz Mao’nun Çin’deki Halk Savaşı pratiğine dair görüşlerinin bir adım ötesindedir. Mao Zedung meseleyi böyle tarif etmemiştir. Buradaki Halk Savaşı tanımının Mao Zedung’un Halk Savaşı tanımından kuşkusuz biri diğerini yadsımadan, farklı olduğunu görüyoruz. O halde burada yeni bir yorumun söz konusu olduğunu görmek gerekir. Bu farklı yaklaşımlar Maoizm’in evrenselliğini nasıl kavramamız gerektiği hakkında bize bir fikir vermektedir.

Evrensellik ve Özgüllük

Nedir bu fikir? Evrensellik ile özgünlük arasındaki diyalektik ilişki… Bir fikir öncelikle belirli şartlarda, maddi yaşamın özgün halleri içinde vücut bulur. O fikrin evrensel olması, yani tüm şartlarda geçerli bir fikir haline gelmesi bir süreç sorunudur. Gelişme halindeki fikrin evrensel düzeyde de geçerli hale gelmesi onun baştaki fikrin birebir kendisi olması anlamına gelmez. Fikirdeki belli özellikler, kuşkusuz gelişim de göstererek evrensel hale gelirken başka belli özellikler yerel kalmaya devam eder ya da bir ölçüde yaygınlık kazanır. Örneğin Mao Zedung Halk Savaşını Çin koşullarında, hatta 1920’li-30’lu yıllardaki Çin’de geliştirmiştir. Bu koşulların ürünü olan özgüllükler de evrensellikler de söz konusudur. Evrensel olan biçimleri ilkeler seviyesine çıkarmak ve tanımlamak, aynı zamanda yerel olanları da tespit etmek gerekir. Mao Zedung’un Halk Savaşında evrensel olarak tanımladığı ve her ülkede uygulanabilir gördüğü biçimler yok mudur? Elbette vardır. Buna rağmen o Halk Savaşının evrensel olduğunu ileri sürmedi. Halk Savaşında evrensel olan özellikleri keşfetmek ve kendi ülkesinin özgünlüğüne uyarlamak o ülkenin komünistlerinin işidir. Halkların genel hareket yasasına, eylemine, çıkarlarına dayalı her deneyim devrimci mücadelede inceleme konusu olup bunlardan yararlanılmalıdır. Yarı sömürgelerdeki devrimin stratejisi olarak gelişmiş ve Mao Zedung tarafından tanımlanmış Halk Savaşının gelişmiş kapitalist ülkelerde de uygulanabilir özellikleri olabileceğini reddetmiyoruz. Bununla birlikte stratejik olarak kentlerin kırdan kuşatılmasına ve uzun süreli köylü gerilla savaşına dayanan Halk Savaşının bir bütün olarak evrensel olduğunu ileri sürmenin Mao’nun tanımlarının ötesine geçmek olduğu da açıktır.

Dogmatizme Kapalı İnceleme

Mao devrimci savaş deneyimlerinin, hatta sadece bunlar da değil; ama özellikle bunların incelenmesi ve bunlardan yararlanılması konusunda hemen her zaman uyarıcı olmuştur. O, bu uyarıları yaparken bunun dogmatik biçimde gerçekleşmemesine de dikkat çekmiştir. Dogmatizm uyarısı Halk Savaşının sömürgelerde, yarı sömürgelerde, işgale uğramış ülkelerde uygulanabilir bir strateji olduğu görüşünün reddedilmesi anlamına gelmez. Mao Zedung Halk Savaşı stratejisinin saydığımız koşullarda geçerli olduğunu söylemiştir ve bu bilimsel olarak da kanıtlanabilirdir. Dogmatizm uyarısı, onun sayısı çok olan sömürge ve yarı sömürgelerde uygulanması anlayışına karşı değildir, bu uyarı Çin’deki Halk Savaşının başka ülkelere “mekanik biçimde aktarılması” olasılığına karşıdır. Bu türden bir uyarı Büyük Ekim Devrimi için de yapılır, hatta bütün bir Marksizm-Leninizm için de yapılır. Bilim dogmayı reddeder ve “mekanik bir biçimde uyarlamak” dogmatizmin bir biçimidir. Bununla birlikte Halk Savaşı, bir strateji olarak Mao’nun belirttiği koşullarda uygulanabilirdir. Mao bunu açıkça ileri sürmüştür. Çin Devriminin deneyimlerinden, yani köylük bölgelerde üslerin yaratılması, kentlerin buralardan hareketle kuşatılması ve nihayet ülke çapında iktidarın ele geçirilmesi deneyiminden Latin Amerikalı komünistlerin yararlanması gerektiğini söylerken de görüşü buydu. Elbette bunun “tamamen”, “birebir” ya da “mekanik bir yararlanma” biçiminde olmaması gerektiğini de belirtmiştir. Bazen bu “sınırlama” Halk Savaşının yarı sömürgelerdeki demokratik devrim stratejisi olmadığının Mao tarafından onaylanması olarak değerlendirilmektedir ki bu bir tür “cımbızlama” yoluyla özü karartma tavrıdır. Ayrıca belirttiğimiz koşullara uyarlanan Halk Savaşlarının başarılı sonuçlar verdiği de bir gerçekliktir. Halk Savaşından vazgeçildiğinde ise devrim yenilgiye uğramıştır.

Halk Savaşında Evrensellik

Bu yaklaşım Maoizm’in ayırt edici özelliklerinden biridir. Peki Halk Savaşı stratejisinin evrensel olarak, tüm dünya ülkelerinde uygulanabilir olduğu düşüncesi nasıl değerlendirilmelidir? Bu tamamen yanlış mıdır?

Şüphesiz ki tamamen yanlış değildir. Dünyanın birçok ülkesinde geçerli olabilen bir stratejinin diğer ülkelerde de uygulanabilir özellikler içermediği nasıl ileri sürülebilir? Sömürge ve yarı sömürge ülkelerde uygulanacak bir strateji olmakla birlikte evrensel özelliklere de sahip Halk Savaşından söz edilebilir. Burada bir ayrım yaptığımız açık olmalıdır. Halk Savaşının yerel, özgül, dolayısıyla evrensel olmayan bir strateji olduğunu savunuyoruz; ama aynı zamanda “her özgülde evrensel olan vardır” yasasına dayanarak Halk Savaşındaki evrensel özellikleri konu ediyoruz. Bunu açıklamak için bir yöntem olarak evrensellik ile özgüllük ilişkisine yönelmek yararlı olacaktır.

Bir şeyin evrenselliğini, mutlaklığını ileri sürmek aynı şeyin özgüllüğünü, göreliliğini reddetmez. Aksine evrensel ve mutlak olan aynı zamanda özgül ve görelidir. Çünkü her şey belli biçimlerdeki, sürelerdeki hareket içinde vardır ve hareketin kendisi o şeyin sınırlarıdır. Evrensel ve mutlak olan sonuç olarak bu hareketler içinde gerçekleşir. Her incelemede, tartışmada, fikir oluşturmada bir hareket biçimi ve süresi söz konusudur. Bir hareket biçimini fikir oluşturmak üzere değerlendirmeye aldığımızda onun diğer hareket biçimlerinden farklı olan, ona özgü olan, onda gerçekleşen özellikleri keşfetmeye çalışırız. Onu anlamanın koşulu onda farklı olanı açığa çıkarmaktır. Maddenin hareketinin genel özelliklerini bilmek tüm hareket biçimlerini öğrenmiş olmak anlamına gelmez. Evrensel olan özgül olanda gerçekleşir ve özgül olanda tamamlanır. Özgül olanda gerçekleşip tamamlanan şey başka bir özgüle evrilir ve bu sonsuz bir döngü halinde devam eder: Evrensellik bu sürecin bütünündeki ortak özelliktir. Mao Zedung bu ortak özelliği tek bir yasada tanımlamıştır: Karşıtların birliği ve mücadelesi ya da çelişki yasası. Çelişki evrensel ve mutlaktır ve şeylerdeki çelişki özgül ve görelidir. Bir şeyin kendi çelişkisi kavranmadıkça o şey anlaşılamaz, çözümlenemez.

O halde evrensel olanın yerelde gerçekleştiğini, yerel özellikler taşıdığını yerel olanın da evrensel içerik taşıdığını evrenseli kendinde somutlaştırdığını kabul ederek Halk Savaşına bakalım. Bu ilişkiyi Halk Savaşı hakkındaki tartışmada kullanalım.

Halk Savaşı bir strateji olarak Çin’deki demokratik devrim sürecinde gerçekleşmiş, Çin demokratik devriminin özgül şartlarının teorisi halini almıştır. Bu Halk Savaşının özgüllüğü ve göreliliğidir. Nedir bu özgüllüğün özellikleri: Birincisi o bir “köylü savaşı” biçiminde gerçekleşmiştir. İkincisi o kentlerin kırlardan kuşatılması yolunu izlemiştir. Üçüncüsü uzun süreli bir savaş içinde genişlemiş, tüm ülkeye yayılıp siyasi iktidarın bu sürecin sonunda zapt edilmesiyle son bulmuştur.

Mao da Halk Savaşını, Çin’de geliştiği biçimde: başından sonuna kadar silahlı, kırdan kente, uzun süreli köylü gerilla savaşına dayanan, büyük kentlerin kuşatılmasını temel alan, kırlık alanlardaki üslerde vücut bulan birleşik cephe ile iktidar odakları oluşturan ve nihayet ülke çapında siyasi iktidarın alınmasıyla sonuçlanan bir strateji olarak açıklar.

İbrahim yoldaşın da yaklaşımı bunu teyit eder niteliktedir: “Mao Zedung yoldaş Marksist-Leninist kesintisiz ve aşamalı devrim teorisini yarı sömürge, yarı feodal ülkelerin şartlarına uyarlayarak şu sonuçlara varmıştır: bu ülkelerde feodalizme karşı yürütülen mücadeleyle emperyalizme karşı yürütülen mücadele birbirine kopmaz bağlarla bağlıdır. Demokratik devrimin özü toprak devrimidir. Toprak devrimi proletarya önderliğinde Halk Savaşı yoluyla başarıya ulaşır.

“Halk Savaşı özünde bir köylü savaşıdır. Proletarya partisi, yoksul ve orta köylülere dayanarak köylük bölgelerde silahlı mücadeleye girişmeli, buralarda kurtarılmış alanlar yaratmalı, bu kurtarılmış alanlar uzun süreli savaş içinde genişletilerek buralardan büyük şehirleri de zapt etmek suretiyle ülke çapında siyasi iktidar ele geçirilmelidir.”

Evrensel İlkeler

Şartları ve gelişim dinamikleri somut olarak böyle tanımlanan Halk Savaşının evrensel özellikleri nelerdir?

Kavram olarak Maoizm’i ve Maoizm’in evrenselliğini açıklamakta, kendimiz için “başlangıç” noktası yaptığımız M. Ali Çakıroğlu imzalı yazıda askeri çizgi için şunlar söylenmiş:

“Çin Devrimini zafere götüren 22 yıllık savaş süresinde, Mao ilk bütünsel Marksist askeri çizgiyi geliştirdi. Özgül bir savaşın (ya da aslında savaşların) ürünü olmasına karşın, bu temel ilkeler tüm devrimler için zengin bir evrensel muhtevaya sahiptir.”

Halk Savaşının evrenselliği tartışması yapılmadan Çin Devriminin gerçekleşmesiyle sonuçlanan 22 yıllık savaşta içerili evrensel (tüm devrimler için geçerli) ilkelerden söz ediliyor. Bunun ne derecede bilinçli yapıldığı tartışmalıdır elbette, ne var ki biz bu yöntemi bilinçli bir biçimde kullanabiliriz. Çin koşullarında geliştirilen askeri çizginin hangi ilkelerle, hangi özelliklerle bütünsel Marksist askeri çizgiye ulaştığını değerlendirebiliriz. Böylece yerelde gelişen hareketin evrensel yanlarını açığa çıkarabiliriz. Yerelde olanın evrensel olanda da geçerli olduğunu belirlediğimizde Halk Savaşında somutlaşan ilkelerden hangilerinin evrensel olduğunu saptamış oluruz. Tartışmanın bu yöntemle geliştirilmesi Marksist öğrenme, anlama, çözümleme yöntemine uygundur.

Daha baştan şunu ifade edelim: Söz konusu yazı Mao’nun askeri çizgisinin evrensel özellikleri olduğunu savunmaktadır. Bunun doğru bir değerlendirme olduğunu görmek için hemen devamındaki şu cümleleri dikkatlere sunmak gerek:

“Bu ilkeler içerisinde kilit rolü oynayanı, partinin silahlara hükmetmesi gerektiği -yani, partinin, silahlı mücadeleye ve devrimci silahlı güçlere önderlik etmesi gerektiği ve hiçbir zaman ordunun devrimde önder siyasi güç olmasına ya da partinin siyasi önderliğinden bağımsız bir güç olmasına izin vermemesi gerektiğidir.”

Partinin ya da siyasetin silahlara hükmetmesi gerektiği açıktır ki proleter bir hareketin reddedemeyeceği bir ilkedir; hangi ülkede olursa olsun eğer savaş söz konusu ise, eğer silahlı güçler oluşmuşsa bunun proletaryanın çıkarlarına göre kullanılması/hareket etmesi zorunludur. Bu olmadığında o proletaryaya hizmet edemez, dolayısıyla devrime de götüremez. Proletaryanın çıkarları ise komünist partisinin önderliğinde somutlaşır. Proletaryanın siyasetini komünist partisi belirleyebilir; çünkü proleter ideoloji onda somutlaşır.

Ne var ki bu belirleme evrensellik için yeterli değildir. Bu ilkenin evrenselliği tüm ülkelerde savaş kaçınılmaz bir olgu ise geçerlidir. Savaşa önderlik edecek komünist partisi tanımı ancak savaşın kaçınılmazlığında bir ilke olabilir. O halde proleter devrimci savaşın tüm ülkeler için kaçınılmaz olduğunu söylersek ancak komünist partisinin/siyasetin silahlara hükmetmesi gerektiği ilkesinin de tüm ülkeler için geçerli bir ilke olduğunu savunabiliriz.

Mao Zedung bize iktidar sorununda temel sorunun savaş olduğunu açıklamıştır. O şöyle demişti: “İktidarın silahlı güçlerle ele geçirilmesi, sorunun savaşla çözümlenmesi devrimin merkezi görevi ve en yüksek biçimidir. Bu Marksizm-Leninizm’in devrim ilkesi, Çin ve tüm ülkeler açısından evrensel olarak geçerlidir.”

Bu tespit en son Mao’da tam bir berraklığa kavuşmuşsa da Lenin ve Stalin’de de gelişme halinde vardır. “Bu Marksizm-Leninizm’in devrim ilkesi” derken de Mao bunun kendisinden önceki varlığına değinmiş oluyor zaten. Bununla beraber bu ilke ilk defa Mao’da “istisnası olmayan bir ilke” olarak tanımlanmıştır. Siyasetin silahlara hükmetmesi ilkesi bununla ele alındığında evrensel bir ilkedir. Tüm ülkelerdeki devrimlerde geçerli olacak bu ilke elbette özgül koşullarda da yeniden tanımlanmalı, açıklanmalıdır. Tek başına “evrensel ilke”yi tanımlamış olmak yetmez:

“Doğru bir siyasi çizgi ve strateji, ancak hem uluslararası alanda hem de söz konusu ülkedeki siyasi durumun ve sınıfların mevzilenmesinin doğru bir değerlendirmesinden çıkabilir ve böylesi bir tahlil ancak parti tarafından çok yönlü ele alınıp yürütülebilir.”

Siyasi durumun ve sınıfların mevzilenmesinin somut bir değerlendirmesi proleter siyasetin silahlı güçlere hükmetmesinin temel unsurudur. Ancak böyle bir değerlendirme varsa evrensel ilke yaşama geçirilebilecektir. İlgili yazıda bunun nedeninin bir açıklaması olarak şu pasajı verebiliriz ki ikna edicidir:

“… devrimci ordu kaçınılmaz olarak çok geniş güçleri kapsayacaktır, dolayısıyla, partinin sağlam önderliği ve istikrarlı ideolojik eğitimi (ve mücadelesi) olmazsa, devrimci savaşın amacını, sonuna kadar devrimden daha düşük bir şeye indirgeme yönündeki -Mao’nun yorulmak bilmeden mücadele ettiği- şu veya bu eğilim, kaçınılmaz olarak kök bulacak, filizlenecek ve devrimin ilerlemesini tehlikelere sürükleyecektir. Tüm bunlar temeldir – ya da en azından temel olmuştur ve olmalıdır.”

Bu ilkenin uluslararası proletaryanın çıkarlarına uygunluğu açıktır. Çünkü proletaryanın kurtuluşu sorunu maddi koşullarda onun sömürülmesinden, haksızlığa uğramasından, ezilmesinden ötürü vardır. Bu sorunun çözümünü içeren siyasetin kumandası silahlara gerçek gücünü verir. Tek başına silahların kullanılması, inisiyatifin silahlarda olması proletaryanın kurtuluş umudunu içermediği için ezilen, zayıf, donanımsız ve ilk başlarda örgütsel/dağınık bir güç için yenilgi anlamına gelir. Bu yaklaşımı burjuvazi bakımından ele aldığımızda geçerli olan tersidir. O cenahta siyasetin kumandada olması ezilenlerin çıkarlarıyla çatışmalı olan ezenlerin çıkarlarının öne çıkarılması anlamına gelir. “Daha çok sömürü, daha çok talan, daha çok kâr için” silahlara başvurduğunu, ordu kurduğunu, örgütlendiğini ileri sürmek ezilenlerden taraftar bulacak bir yaklaşım değildir. Burjuvazi bu konuda neredeyse tamamen manipülasyona başvurur. “Neredeyse” dememizin nedeni bazı burjuva kesimlerin feodalizme ve emperyalizme, olursa eğer işgallere karşı haklı mücadele tarafında yer almalarıdır. Bu durumda onlar da siyasetin silahlara kumanda etmesi ilkesinden yararlanırlar… Elbette bu yararlanma tavrının geçiciliği hakkında net olmak gerek. Taliban’ın Rus Sosyal Emperyalizmine karşı savaşı buna örnektir. Şimdilerde Hamas öncülüğünde gerçekleşen Filistin’in anti işgalci savaşı da buna örnek verilebilir. Gene de bu örneklerde özellikle belirlememiz gereken bir gerçeklik var. Bu direnişlerin öznelerinde siyasetin kumandası geçicidir. Gerici karaktere sahip önderlikleri nesnel olarak dayandıkları haklı gerçekliğe rağmen geleceği bu haklılıkta aramaktan uzaklar. Hatta daha bu savaşlar verilirken de silahların gücüne verdikleri önem çoklukla siyasete verilen önemden önce gelir. İsrail’e karşı verilen haklı mücadelede işin sonunda kullanılan silahların kapasitesine, bağlantılarına daha fazla yer verilmeye başlanması sözünü ettiğimiz “siyasetin kumandası” ilkesinin bu mücadelede geride olduğunu gösterir. Biz burada sadece siyaseten bu kesimlerin savaşta haklı tarafta olmalarına ve bu haklılığın sağladığı destekten söz ediyoruz.

İş birlikçi kesimler ve emperyalizm ise bu bakımdan söz konusu ilkeyle hareket etmekten uzaktırlar. Onların temel dayanakları her türden silahlı güçleridir. Özellikle de silahları önde tutarlar. Yenilmezliklerini, üstünlüklerini bunlarla açıklarlar ya da daha üstün ve yenilmez olmak için silah geliştirme yolunda ilerler. Bunu halkların yoksullaşması, geleceksizleşmesi, korkunç savaşlarla paramparça olması pahasına yapmaları da cabasıdır.

Dayanak aldığımız yazıdaki aynı içerik şöyle açıklanmış:

“Proletaryanın askeri mantığı, askere asker silaha silah vb. şeklinde bir anlayışa dayanamaz. Bu boşa bir çaba olur. Onlara gereken kendi avantajlarını öne çıkarmak ve bunlara dayanmaktır.

“Emperyalist ve gerici ordular kendi avantajlı yollarıyla, üstün teknoloji ve güçle, hasımlarını bunaltıp vurma yolunu seçerler. Emperyalist ve gerici ordular üstün teknoloji ve üstün askeri güçle vb. savaşmaktan alı konulduklarında, stratejik zayıflıkları hemen açığa çıkar. Çünkü bu ordulara sömürü ve talan siyaseti önderlik ettiğinden, bunlar sömürü ve talan ordularıdır. Böyle bir ordunun giriştiği savaşın fiili yürütücülerinin savaştıkları amaçlar hakkında gerçekte bir bilinçleri yoktur, (ya da yanlış bir bilinç taşırlar.) Bunun yanısıra talan ve sömürü orduları olmalarından dolayı katı bir hiyerarşik yapı içerisinde örgütlenmiş olduklarından keskin sınıfsal, ulusal çelişkilere ek olarak üst rütbelerle, düşük rütbeliler arasında yoğun çelişkiler yaşanır. Böylesi orduların üstün teknoloji ve yüksek askeri güçleri olan avantajları kaybolduğunda ya da bu avantajları nötralize edildiğinde esasta ne yapacaklarını bilemez hale gelirler.

“Mao ezilen yığınların kafalarını kullanıp yumruklarını sıkarak ayağa dikildiklerinde bu sömürü ve talan ordularının avantajlarının büyük oranda nötralize edileceği bilinciyle nükleer güce, çok büyük askeri ve teknolojik güce sahip olan ABD’ye ve diğer emperyalistlere dönerek ‘emperyalizm kâğıttan kaplandır’ demiştir.”

Yazı Mao’nun Halk Savaşı kapsamında dayandığı ve uyguladığı üç ilkeyi (siyasetin silahlara kumandası, savaşın proletaryanın avantajlarına dayanması ve savaşta asıl unsurun kitleler/insan olması) evrensel ilkeler olarak tanımlayarak bölümü sonlandırıyor: “Bu üç ilke Mao’nun proletaryanın hizmetine sunduğu bütünlüklü Marksist askeri doktrinin esas unsurlarıdır.”

Bu yönteme dayanarak Halk Savaşında da içerili olan kimi ilkelerin evrensel ölçekte olduğunu kabul etmemek mümkün değildir. Benzer bir değerlendirme yoluna Bolşeviklerin devrimci savaşı bakımından da gidilebilir. Ne var ki buradan askeri çizgi kapsamında çıkarılabilecek fazla bir şey olmadığını kabul etmek gerek. Çünkü Rusya’da devrim çetin ve uzun süreli bir iç savaş yolunu izlemedi. Hatta orada iktidar alındıktan sonra verilen savaş devrimci iç savaştan daha uzun sürdü. Dolayısıyla bu durum dört başı mamur bir askeri çizginin oluşmasına hizmet edecek ilkelerin olgunlaşmasına olanak vermedi. Gene de bu süreçte söz konusu ilkelerin rüşeym halindeki varlığı incelemelerde saptanabilir.

Çakıroğlu’nun belirttiği üç ilkenin evrensel olarak savunulabilir olduğuna itiraz edilemez. Bununla birlikte gelinen aşamada, yapılan birçok tartışmadan ve değerlendirmeden sonra Maoizm’de somutlaşan askeri çizginin evrensel ilkelerini biz şöyle sıralıyoruz:

Birincisi, Halk Savaşının önderliğinde proletarya ideolojisi bulunur. Bu, çağımızın tüm devrimleri için geçerli bir özelliktir. İkincisi, Halk Savaşı örgütlü ve donanımlı bir güce karşı halk güçlerine dayanan, başta zayıf ve donanımsız bir gücün savaşıdır. Üçüncüsü, Halk Savaşı stratejisinde tanımlanan yeni iktidar tüm ülkeler için geçerli proleter iktidarlar kurma göreviyle uyumludur. Dördüncüsü, Halk Savaşı Proleter Dünya Devriminin parçasıdır, hizmet ettiği şey proletarya diktatörlüğüdür.

Bu özellikler evrenseldir ve proleter devrimci hareketin savaş çizgisinin özgül bir biçimi olan Halk Savaşında da geçerli özelliklerdir. Halk Savaşında da somutlaşan bu ilkelerin çağımızın tüm devrimlerinin özellikleri olduğundan şüphe edilemez. Buna, Enternasyonal Komünist Birlik tarafından savunulan “Halk Savaşının evrenselliği” tezini Mao tarafından belirlenmiş “sınırlara” uymadığı için, Halk Savaşının tanımlanmış biçiminin bu stratejinin sömürge, yarı sömürge ve işgal koşullarında geçerli olduğunu savunduğumuz için doğru bulmuyoruz. Sonuç olarak Halk Savaşı stratejisinin “uzun süreli bir köylü savaşı” anlayışını içermesi onun evrensel savaş stratejisi olamayacağının en güçlü kanıtı durumundadır.

Son olarak Çin koşullarında gerçekleşen Halk Savaşının Büyük Ekim Devrimini doğuran Genel Ayaklanma’dan farklı bir strateji olduğu yargısına da değinmek gerekir. Genel Ayaklanma denilen “son darbe” ya da iktidarın bir bütün olarak ele geçirilmesi hamlesi Halk Savaşının da bir parçasıdır. Çünkü kuşatılan kentlerin tamamen ele geçirilmesi buralarda örgütlenecek bir Genel Ayaklanma ile olanaklıdır. Genel Ayaklanmayla sonuçlanmayacak bir devrim hareketi yoktur. Dolayısıyla Genel Ayaklanmayı bir strateji olarak tanımlamak yanlıştır; o, tüm iktidarın ele geçirilmesi için son darbedir ve her ülkede geçerli olacaktır.

Mao yoldaş Halk Savaşından ayrı olarak uygulanacak strateji için uzun süreli barışçıl mücadeleden söz etmiştir. Uzun süreli barışçıl mücadelenin yukarıda belirttiğimiz ilkeleri içerdiğini, içermek zorunda olduğunu özellikle belirtmek gerekir.

Strateji tartışmalarında dikkat edilmesi gereken temel farkların da devrimlerin niteliği, kent ve kır ilişkisi, düşmanın gücü ve donanımı, mücadele için temel olanaklar ve halk kesimleri içinde yer alan sınıflar arasındaki ilişkiler olduğunu hatırlatalım…

Halk Savaşının değil, ama Halk Savaşında somutlaşan kimi ilkelerin evrensel olduğuna dair bu açıklamadan sonra Maoizm’in ekonomi politiğe getirdiği açılımı konu edeceğiz. Özellikle sosyalizmde sınıf savaşımı teorisinde somutlaşan katkıların evrenselliği onu doruk nokta olarak görmemizde belirleyici özelliklerdendir…

Önceki yazı için linke tıklayınız.