Proletaryanın İktidarı İçin Şiarımız: Maoizm

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]

Proleter Enternasyonalizmin bayrağının üç temel şiarla dalgalandığını vurgulayarak başladığımız dizi yazımızın bu son bölümünde Revizyonizme Karşı Mücadele, Proleter Dünya Devriminden sonra Maoizm şiarına açıklık getireceğiz. Maoizm’i sona bırakmamızın nedeni bilimsel gelişmenin bütünlüklü anlaşılmasını sağlamaktır. Bütünlük kavrayışının insanlığın toplumsal ilerleyişindeki önemi Proleter Devrimler Çağının belirleyici unsurlarından biridir. Maoizm olmadan Marksizm ve Leninizm kavranamaz, dolayısıyla uygulanamaz dediğimiz yerde dayandığımız kavrayış Marksizm’in bütünlük kavrayışıdır. Maoizm bize bütünlüklü düşünmeyi, hareket etmeyi, yönelmeyi öğreten düzeydir: Tıpkı Marksizm, Leninizm gibi.

Stalin Leninizm’i tanımladığında Marksizm’in geliştiğini, yeni koşullarda yeni mücadele biçimleriyle hareket etmenin Lenin’in geliştirdiği teorilerde somutlaştığını açıklamıştı. Bunu “Çağımızın Marksizm’i Leninizm’dir” biçiminde formüle etmesi her ne kadar sığ yaklaşımlara sebep olmuşsa da bu tanımın onun koşullarında anlaşılır ve hatta doğru olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü Leninizm gerçekten de Emperyalizm ve Proleter Devrimler Çağının sorunlarını, mücadelelerini içeriyordu. Marksizm’in henüz yanıtlamadığı konulara açıklık getiriyordu. Bu tanımın eksik tarafı Leninizm olarak somutlaşan bilimi “çağımızın Marksizm’i”yle sınırlama olasılığıydı. Oysa bilim sürekli gelişen, geliştirilebilir olan bir alandır. Çağ değişmeden de bilim gelişebilir. İçine girdiğimiz çağın bilimsel çözümlenmesi bir seferde tamamlanmayabilir. Hatta bilimin gelişimi genellikle böyle olur. Yeni koşullar, yeni aletler, yeni durumlar, yeni oluşumlar hakkındaki bilgimiz çağın ilk döneminden sonraki dönemine doğru gelişebilir, hatta gelişir. Maddi hayat bilgimizin ötesinde bilgiler içerdiği için bunlara çok sonraları rastlamamız genel bir durumdur. Bu bilgilere, maddi koşullardaki gelişmeler dışında kuramdaki gelişmeleri, kavramlarımızın da gelişimini eklemeliyiz.

Düşüncenin Hareketi: Bütünden Parçaya

Toplumsal ilerlemeyi belirli yasalar içinde ve dayanaklarıyla birlikte değerlendirmek ve gelecek hakkında bütünlüklü düşüncelere sahip olmak, içinde olduğumuz süreci ve tüm süreçleri toplumsal düzlemde ele almak insanlığın uzun süren düşünsel gelişiminin vardığı sonuçlardan biridir ve en önemlisidir. Tarihte tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasında bu yöndeki gelişim etkilidir. Kuşkusuz din olgusu materyalist olmamakla yani varlığı maddi olandan hareketle açıklamamak tavrı ile bütünlüklü düşünmeyi temelden zaafa da uğratmıştır. Bununla birlikte insan topluluklarının birlikte hareket ettiğini, toplumsal düşündüğünü görmek bakımından dinler güçlü örneklerdir. Toplumların dinlere yönelmesi sadece düşünsel olarak buna eğilimli olmalarından ötürü değildir; din aynı zamanda maddi dünyanın anlaşılması ve bununla baş edilmesi bakımından kaçınılmaz bir sonuçtur.

Üretim tarzının ve ilişkilerinin ortaya çıkıp gelişmesi ile birlikte dinci düşüncenin maddi dünya ile kurduğu ters ilişki toplumsal düzlemde sarsıldıktan itibaren insanlık yeni bir bütünlük oluşturmak, kendisi ve dünya hakkında bütünlüklü, tutarlı, açıklayabilen bir bütüncül düşünce oluşturmaya başlamıştır. Dün dinin kapladığı alan bugün insanlığın geneli için din ile birlikte milliyetçiliktir. Milliyetçilik burjuva sınıfın bütünlüklü ideolojisi, genel siyasi hattının temelidir. Bu ideoloji çeşitli sınıflardan halkı milli olmaya, millet içinde davranmaya, dolayısıyla burjuvaziye tabi kılar. Bu, kapitalizmin geliştiği dönem boyunca başta işçi sınıfı olmak üzere halk için kaçınılmaz bir süreçtir. Nihayet her süreç gibi bunun da bir sonu olacaktı. İşçi sınıfının burjuvazi ile uzlaşmaz karşıtlığının kapitalizmin gelişmesine koşut olarak keskinleştiği koşullarda burjuvaziye karşı, dolayısıyla milliyetçiliğe de karşı bir işçi hareketi gerçekleşmeye başlar. Bu yeni bir bütünlüklü, tutarlı düşüncenin de doğması için yeni koşullar demektir. Burjuvazi nasıl ki dinin hegemonyasına karşı milliyetçi fikri geliştirmişse işçi sınıfı için de onun çıkarlarıyla birleşen, onun çıkarlarından doğan bir ideoloji doğar. Marksizm bu koşulların ürünüdür, işçi sınıfının çıkarlarını temel alır.

Bu yazı dizimizin konusu olan Maoizm aynı koşulların olgunlaşmasının, gelişmesinin, yeni biçimler almasının bir sonucudur.

Burjuvazinin ideolojisi olan milliyetçilikten tamamen farklı olarak işçi sınıfının ideolojisi olan Marksizm, dolayısıyla Leninizm ve Maoizm bir sınıf ideolojisi olduğunu gizlemez, bunu tam olarak ifade eder, savunur. Bir sınıfın ideolojisi, bir sınıfın çıkarlarıyla uyumlu genel düşünce olmakla birlikte o bilimseldir ve tüm insanlığın kurtuluşu içindir. Ezilen, sömürülen son sınıf olmakla işçi sınıfının kurtuluşu insanlığın sömürü dünyasından, sınıflar bağlamında oluşmuş zorunluluklar dünyasından kurtuluşu olacaktır. Bu, onun bilimsel özelliğinin temelidir. Çünkü bu temelde gerçekliğe uygunluk ve amacın gerçekleşirliği en ileri seviyededir. Öyle ki gerçeklikle uyumsuzluk ve amacın gerçekleşmesi önündeki engeller Marksist-Leninist-Maoist bilimde ideolojiden sapma, karşıt ideolojiye savrulma anlamına gelir…

Marksizm-Leninizm-Maoizm bütünlüklü bir ideolojidir. Bu bütünlüğün kaynağı idealist felsefelerdeki bütünlükten ayrı olarak kendinden değil gerçekliğin birliğinden gelir. Bilimsel özelliğin kaynağı olarak gerçeklik işçi sınıfının çıkarlarıyla uyumludur.

Bütünlük kavramının bugün en büyük düşmanı burjuvazidir. Büyük düşünceyle, milliyetçi olmakla, milli devletle, milli pazara yabancılar pahasına hâkim olmakla, vatansever olmakla, anavatanı milletin kanı ile sulamakla övünmüş, güçlenmiş, egemenleşmiş, kendini kabul ettirmiş burjuvazi bugün (elbette bugünün uzun bir geçmişi var) bütünlüklü düşünmeye, büyük davalara, dava insanı olmaya düşmandır. Bugün o parçalarda kalmayı, parçaları parça içinde öğrenmeyi, parçalarla yetinmeyi, bu yolla bütünü yadsımayı, bireyci davranmayı övmekte, öğretmekte, koşullamaktadır. “Toplumsal kurtuluş bir maceradır, sonu hüsrandır; kendini kurtarmak zaten toplumu kurtarır, dolayısıyla kendi kurtuluşu insanın temel amacı olmalıdır, hatta kendiliğinden amacıdır” diyerek toplumsal kurtuluş adına hareket edenleri terörist yaftasıyla toplumdan yalıtmak derdindedir. Burjuvazinin bu hali onun çıkarlarıyla uyumlu kapitalizmin özünden gelir, bununla birlikte bu onun çürümüş sisteminin sonucudur. Bugün burjuvazinin hâkim olduğu her alanda esas olan parçalarda kalmak, parçayı bilmek, parçanın bütünle ilişkisizliğini savunmaktır. Bu onun bilimle savaşmasıdır, bu onun bütünlüğü reddetmesidir, bu onun gerçekliği kendi çıkarları bakımından bükmesi, belirsizleştirmesi, anlaşılmaz kılmasıdır.

Proleter Hareketin Gelişimi

Enternasyonal Birlik’in mücadele şiarlarından biri ve temeli olan Maoizm bütünlüklü bir akımdır; ancak bütünlüklü ele alındığında kavranabilir ve uygulanabilirdir. Böyle olmadığında, Marksizm ve Leninizm gibi parçalara indirgendiğinde özünü yitirir, revize olur ve burjuvalaşır…

Proletarya Partisi ilk defa, 1993 yılında gerçekleştirdiği büyük oturumda Mao Zedung Düşüncesi kavramının yetersizliğine de işaret ederek kabul ettiği Maoizm’i anlamak bakımından M. Ali Çakıroğlu’nun “Proletaryanın Üçüncü Büyük Yol Gösterici Işığı ve Doruk Noktası: Mao” yazısından yararlanacağız. Bu yazı Proletarya Partisinin kavram olarak Maoizm’i kullanmaya karar vermesinden hemen sonra, YDG’nin 11. sayısında, 1993 yılının Ağustos ayında yayınlanmıştır. Elbette onun kaleminden çıkmakla birlikte yazının içeriği ve savundukları Proletarya Partisinin görüşlerini de önemli ölçüde içermektedir. Önemli ölçüde dememizin nedeni yazının tartışma döneminde kaleme alınmış olmasıdır. Bu kabulle birlikte Maoizm’in Proletarya Partisindeki gelişimini de konu etmiş olacağız.

Daha baştan şunu ifade edebiliriz: Bizim için Maoizm’in kabulü basit bir kavram değişimi, yenilemesi değildir. Maoizm Marksizm-Leninizm’i kavramanın, uygulamanın bugünkü odağıdır. Mao’nun katkıları ancak onun evrensel niteliği, olmazsa olmazlığı, nitel bir dönüşüm, gelişimi içerdiği anlaşılırsa Marksizm savunulabilirdir. Bu olmadan bugün için Marksizm-Leninizm savunulamazsa uygulanamaz. Komünist hareketin temel farkı Maoist olmasıdır.

“Proletaryanın Üçüncü Büyük Yol Gösterici Işığı ve Doruk Noktası: Mao” yazısı onun katkılarının diyalektiğin ustası olmasından geldiğini ileri sürerek başlar: “Mao’nun Marksizm- Leninizm’e bir dizi katkısı vardır. Katkılarının esas kaynağı onun diyalektik metodun ustası olmasından gelir. Mao’nun felsefi açıdan ortaya koymuş olduğu temel çözümlemeler ona gerek devrim öncesinde gerekse de devrim sonrasında meseleleri tahlil etmede anahtar olmuştur.”

Maoizm için bu ustalığın tespiti ve gelişimin özü olduğu gerçeği belirleyicidir. Mao Zedung’un bütün katkılarının temelinde Marksist felsefeyi çelişki kavramı temelinde tanımlaması ve nitel olarak geliştirmesi vardır. Birin ikiye bölünmesi yöntemi her şeyin analizinde bilimsel tek yöntemdir. Her şey kendinde barındırdığı zıtlığın keşfiyle anlaşılabilir ve ancak bu anlaşılma ile geliştirilebilir, değiştirilebilir. Halk Savaşı, Yeni Demokratik Devrim, Bürokratik Burjuvazi, Halkın Birleşik Cephesi, sosyalizmde sınıf savaşımı, iki çizgi mücadelesi Marksist felsefenin bu yönteminin farklı alanlardaki somutlaşmasıdır.

Hemen devamında yazı Leninizm’in tanımladığı “yeni dünya” hakkındaki bilindik tezi açıklayarak Mao’nun katkılarının somut koşullarını sunar: “1917 Ekim Devrimiyle Emperyalizm ve Proletarya Diktatörlüğü Çağı açıldı. Bu çağda dünya devriminin iki en önemli yönü açığa çıktı.

“Birincisi: Proleter dünya devriminin parçası olarak değişik tipteki sömürgelerde, yarı sömürgelerde ilerletilen dünya çapında anti-emperyalist mücadele” ve “İkincisi: Sosyalist devrimin doğru yolda ilerletilmesi. Mao bu her iki sorunu ele alarak, her iki cephede de Marksist-Leninist teori ve pratiği geliştirerek onu daha yüksek bir düzeye taşıdı.”

Stalin yoldaş “Leninizm’in Esasları” adlı eserinde Leninizm’in on dokuzuncu yüzyılın kırklarında Marksizm’in devrimci unsurların yeniden canlandırılması olduğunu söyleyenlere karşı “Lenin ikinci Enternasyonal oportünistleri tarafından sınırlar içerisine hapsedilen Marksizm’in devrimci muhtevasını gerçekten restore etti. Buna rağmen bu tanımda gerçek payı vardır. Leninizm hakkında gerçeğin tümü ise şudur. Leninizm sadece Marksizm’i restore etmedi fakat aynı zamanda kapitalizmin ve proletaryanın sınıf mücadelesinin yeni koşulları altında Marksizm’i geliştirerek bir adım daha attı” dedikten sonra, “Daha tam bir tanıma göre ise, Leninizm genel olarak proletarya devriminin teori ve taktikleri ve özel olarak da proletarya diktatörlüğünün teori ve taktikleridir” der ve biraz ilerde de “işte bunun için Leninizm, Marksizm’in daha da gelişmesidir” der.

Leninizm’in Marksizm’in yeniden canlandırılması olduğu iddiasının Stalin yoldaşın öne sürdüğü tanıma kıyasla ne derecede kof olduğunu açıklamaya gerek olmamalıdır. Çünkü Stalin yoldaş Marksizm’in canlandırılmasından çok başka bir şey ifade etmektedir: Onun yeni koşullarda, yeni sorunlar bağlamında ve hareketin gelişmesinin kaçınılmaz sonucu olarak geliştirildiğini, dolayısıyla yeni şeyler içerdiğini açıklar. Bunları “genel olarak proletarya devriminin teori ve taktikleri ve özel olarak da proletarya diktatörlüğünün teori ve taktikleri” olarak formüle etmesi de onun açıklayıcı, somutlaştırıcı ve yol gösteren özelliğini gösterir. Lenin emperyalizmle birlikte proletaryanın görevlerini, izleyeceği yolları, Proleter Dünya Devrimine doğru açılan kapıları tanımlamış ve Marksizm’de nüve halinde bulunan ya da hiç bulunmayan tezleri geliştirmiş, özellikle de önderlik ettiği hareketin evrenselliğe doğru gelişen sorunlarına çözümler geliştirmiştir. Bu sorunların çözümleri kadar tanımlanmaları da belirleyici derecede önemlidir. Bilimin sorunların tanımlarıyla gelişim gösterdiğini ve ancak doğru tanımlardan sonra çözümlerin geliştiğini vurgulamak gerek. Örneğin 1890’lı yılların başındaki “yeni bulgularla maddenin tanımı”ndaki belirsizleşmenin bilim alanında yol açtığı bunalımın felsefede neden olduğu savrulmaya Lenin doğru tanımlardan hareketle doğru biçimde müdahale etmiş, materyalizmi en güçlü biçimde savunmayı bilmiştir…

Maoizm Dünya Devriminin Işığıdır

Lenin gibi Mao da yeni koşullarda, yeni sorunlar bağlamında ve hareketin gelişiminin kaçınılmaz sonuçlarına dair tezler öne sürmüştür. Bunun da bir “canlandırma” değil, geliştirme olduğunun altı çizilmelidir. Temel aldığımız yazıda bu geliştirme eyleminin maddi koşulları ve bu koşullardaki tezler şöyle açıklanmaktadır:

“Çin devrimi anti emperyalist, anti faşist aşamasını tamamladığında, bu Mao’nun demokratik halk devletini kurarak Yeni Demokratik Devrim teorisi ve pratiğini geliştirmenin yanı sıra tüm dünya için, belirli tipteki ülkeler için devrimin bu aşamasının, tamama ulaşmasının modelinin yaratılması demekti. Yeni Demokratik Devrim modelinin iki unsuru çok önemlidir. Bunlar birleşik cephe stratejisi ve silahlı mücadele, bu mücadelede ordu-parti ilişkisi; silahlı mücadelenin strateji ve taktikleridir. Aslında bu her iki noktadaki temel öz yalnızca belirli tipteki ülkeleri değil, tüm dünya ülkelerini kapsar.

“Birleşik cephenin Mao öncesi -olabilmişse- ulaşabildiği en üst nokta ‘proletarya emperyalistlere karşı, burjuvazi dahil birleştirilebilecek herkesi birleştirir’ şeklindedir.”

“Mao birleşik cephenin ulaşmış olduğu bu düzeyi Çin devriminde ve birleşik cephe stratejisinde uygulamıştır. Birçok kesim Mao’nun birleşik cephe anlayışını bu şekilde kavrar. Ama bu, Mao’nun birleşik cephe anlayışının yarısı, üstelik daha az önemli olan yarısıdır. Mao’nun birleşik cephe konusunda yeni olarak yaptığı şey milli burjuvazi ile birleşik cephenin hangi şartlarda uygun olduğunu ve daha da önemlisi proletaryanın böylesi bir cephe üzerinde önderlik yürütmenin, ona gerçek bir devrimci yönelim ve atılım vermenin ve cepheyi burjuva güçlerin gasbetmesini önlemenin yollarını nasıl bulacağına ışık tutmasıydı. Bu konuda Mao, pazartesi günü birleşik cepheyi ilan edip salı sabahı proletaryanın bağımsız ideolojik, siyasi ve askeri rolünü esas olarak tasfiye eden birçok gücün karşısında, keskin bir muhalif olarak dikilmektedir; bu güçlerin aksine Mao, proletaryanın birleşik cephe içerisinde yer almasıyla kendi sınıf bilincini ve önderlik rolünü pekiştirmesi arasındaki diyalektiği doğru olarak ele almayı savundu. Burada kilit nokta proletaryanın silahlı güçlerinin bağımsızlığını ve inisiyatifini muhafaza etmek ve bu güçleri olayların her dönüm noktasında mümkün olan en üst boyutta kızıl bayrağı dalgalandırmaya devam ettirmek üzere kullanmaktı.”

Çin devriminde somutlaşmakla birlikte devrimin partiden başka iki temel gücü hakkındaki tezleri ile Mao tüm ülkelerdeki devrimlerin belli başlı temel sorunlarına ve elbette görevlerine, yürünecek yola ışık tutmuştur. Şunun açıkça belirtilmesi gerekir ki Mao her ülkedeki özgün devrim koşullarına tastamam uyan reçeteler sunmamıştır. Dolayısıyla farklı devrim süreçlerinden geçen ülkelerdeki görevlerin birbirinden farklı olacağı kesindir. Bunun altını çizmekle birlikte devrimlerin kaçınılmaz savaşlarla iç içeliği hem cephe siyasetinde hem de silahlı mücadelede evrensel özellikler göstereceğini kabul etmek gerekir. Mao’nun katkılarını yarı sömürge ülkelerdeki devrimlerle sınırlamak tam da bu evrensel özellikleri ihmal etmeyi içerir. Mao, dünya üzerindeki üç farklı tipteki ülkelerden birindeki devrime önderlik etmiştir ve bu ülke çeşitli özgünlüklere sahip Çin’dir. Aynı durumu Leninizm’in geliştiği koşullarda Rusya için de söyleyebiliriz. Rusya da diğer ülkelerle kıyaslandığında apayrı özelliklere sahiptir. Öyle ki Marks ve Engels de Rusya’nın apayrı özelliklerini birçok kez konu etmişlerdir. Bu özelliklere ayrıca 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı koşullarının yarattığı özellikleri de eklemek gerekir. Öyle ki “Rusya’da Bolşevik Devrim ancak o koşullarda gerçekleşebilirdi” demek pekâlâ mümkündür. Buna rağmen Leninizm bayrağının sallanamayacağı hiçbir ülke yoktur ve Leninizm sadece Marksizm’in yeniden canlanması değil, proleter devrimlerin teori ve taktikleridir, özel olarak da proletarya diktatörlüğünün teori ve taktikleridir. Bunlar öğrenilmeden, kavranmadan Proleter Dünya Devrimine katılmak, hizmet etmek olası değildir.

Mao’nun katkılarının Çin özgülünde gelişmesi onları Çin koşullarına hapsetmenin nedeni olamaz. Söz konusu katkılar doğru bir analiz ve soyutlamayla evrensel düzlemde tanımlanmak zorundadır ve ancak bu yapılırsa Proleter Dünya Devrimine katılabilir ve hizmet edilebilir.

Mao katkılarının koşullarından hareketle saptanan iki temel unsur hakkında söylenenlere dönersek eğer: öncelikle cephe örgütlenmesi için söylenenlerin önemine 2. Emperyalist Paylaşım Savaşında özellikle Avrupa ülkelerinin birçoğu özgülünde tanıklık edilebilir. “Proleter Dünya Devriminde Sorumluluklar” başlıklı yazımızda bu konuya değinmiştik. Önemli zafiyetlerin, yetersizliklerin ve başarısızlıkların gösterildiği bu ülkelerde cephe siyaseti esas olarak alıntıda belirtilenleri içeriyordu. Sovyetler’de ama özellikle de Çin’de Birleşik Cephe siyasetinin en ileri biçimde ve açık ki geliştirilmiş olarak uygulandığına tanıklık ettik. Birçok iftiracı ve belki de kavrayışsızlığın sonucunda dönekleşmiş unsurun iddiasının tersine Mao, Japon emperyalizminin istilasına karşı “tüm Çin milletini” birleştirmeyi, üstelik defalarca yaşanan ihanetlere, üst düzey kopuşlara ve saldırılara rağmen başarmıştır. Bazıları Çin’in işgali püskürtme başarısını Japonya’nın uluslararası alanda düştüğü müşkül durumla açıklama gafletine düşmektedir. Herkes bilir ki Çin’de Japon istilası en güçlü biçimde gerçekleşmiş ve buna karşı direniş de tarihteki sayılı direnişlerden ve zaferlerden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Bunun öznesinin Çin halkı ve ona önderlik eden ÇKP olduğu gerçeğini hiçbir çarpıtma ortadan kaldıramaz. Bu büyük direnişin hatıraları halen güçlüdür…

Aynı çarpıtmanın Alman Nazizmi’ne karşı SSCB’nin verdiği savaş için de yapıldığını, faşist Almanya’yı ABD’nin alt ettiğinin söylendiğini hatırlatalım. 20 milyondan fazla insanını ve değeri ölçülemeyecek kadar maddi varlığını bu savaştaki zafer uğruna kaybeden SSCB’ye özelde de Stalin’e yönelik bu yok saymanın, küçümsemenin ne derecede aciz saldırılar olduğu biraz tarih okunarak görülebilecektir. Kuşkusuz bu tarih tartışılmaz belgeler üzerinden, verilerle okunmalıdır…

Birleşik Cephe siyaseti ve silahlı güçlerin bağımsızlığı ve inisiyatifinin korunması anlayışı proleter devrim sürecinin en temel doktrinleridir. Bu doktrinlerin günümüzde sözde komünistler tarafından “güçsüzlük” çaresizliğiyle ve “belirsiz birlikler” oportünizmiyle nasıl ihmal edildiğini hatırlatmak gerek. Büyük hedefler uğruna halkın silahlı güçlerinin bağımsızlığının ve inisiyatifinin küçümsendiği her yerde “komünistler” devrim mücadelesini olanaksızlığa, başarısızlığa sürüklediler. Doğru politikayla küçük bir güç büyük bir güce dönüşebilir derken Mao bu ilkelere dayanmaktaydı. Oysa bu ilkelerin küçümsenmesi neticesinde büyük güçler paramparça edildi. Nepal’de tanık olduğumuz buydu. Peru’da Sağ Oportünist Çizginin yeni özde aynı olan politikaları aynı sonuca yol açtı.

“Mao’nun birleşik cephe stratejisi özellikle günümüzde çeşitli ‘ilerici’ veya ‘anti faşist’, ‘anti emperyalist’ kesimlerce ileri sürülen sulandırılmış ‘koalisyon siyasetine’ ve birlik konusunda ‘işte size bizden şu kadar’ tipine indirgenemez. Mao’nun birleşik cephe stratejisi hiçbir şekilde böyle olmamıştır. Onun birleşik cephe stratejisi sadece proletarya, kapitalist toplumun çelişkilerini çözmeye muktedir olduğu için proletarya birleşik cepheye ‘hedeflerinin berraklığı, toparladığı maddi kuvvet ve programın güçlülüğü temelinde önderlik eder’ ve Mao’nun birleşik cephe stratejisi tek bir amacı hedefler, o da Mao’nun ifadesiyle, ‘iktidarın silahlı güçlerle ele geçirilmesi’dir.”

Buna göre sorun savaşla çözümlenecektir. Bu tip görev tanımı “devrimin merkezi görevi ve en yüksek biçimidir. Bu Marksizm-Leninizm’in devrim ilkesi, Çin ve tüm ülkeler açısından evrensel olarak geçerlidir.”

Her koşulda devrim mücadelelerinin politik iktidar mücadelesi olduğu gerçeğine yaslanan bu görüş Mao’nun liderliğindeki Çin Devriminde hayata geçirildi. Özel koşullarda ve özgün şartlarda hayata geçirilen bu ilke tarihte ilk defa proletarya ideolojisi ile, işçi sınıfının çıkarları açısından bakan komünist partisi ile başından sonuna kadar önderlik edilen bir devrimde uygulandı. Bunun sonucu olarak ilke ete kemiğe büründü ve teoriye yapılan katkılarla en ileri seviyeye ulaştı. Bu yeni teorik düzlem tüm ülkelerin devrimlerine ışık olacak denli güçlüdür. Bu güçlü ışık tüm devrim yolcularının elinde olmak zorundadır.

Askeri Sanatın Ustası Mao

Mao’nun katkılarını devamla açıklayan yazı, Mao’da somutlaşan Marksist askeri çizgiye gelir ve burada da evrensellik vurgusu yapar. Maoizm’e dair bu tespit yeni bir teorinin izinde olunduğuna işaret eder. Devam edecek bölümde bu konuya yer vereceğiz. Çin koşullarında gelişen askeri savaş stratejisinin özel olarak Halk Savaşı biçiminde gerçekleşmesinin onda içerili stratejik ilkelerin evrenselliğini gölgelememesi gerektiğine, tüm devrimlerde gündemleşmek zorunda kalacak savaşlarda söz konusu ilkelerin yol gösterici olması gerektiğini açıklayacağız…