Türk egemen sınıflarının içine girmiş oldukları yönetememe krizi her geçen gün derinleşerek devam ediyor. 2002 yılından bugüne kadar tek başına hükümet olan, bu süre zarfında da istediği birçok şeyi hayata geçiren AKP, dün kol kola yürüdüğü Gülen Cemaati ile yollarını ayırdıktan sonra, 15 Temmuz darbe girişimini de bahane ederek, OHAL uygulamalarıyla, milletvekillerinden gazetecilere, akademisyenlerden sendikacılara, öğrencilerden işçilere kadar, toplumun muhalif kesimlerine yönelik kapsamlı bir tutuklama saldırısıyla; yıpranmış, eskimiş, itibarını kaybetmiş sistemi yeniden ayağa diriltmenin çabası içine girmiştir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve yaveri MHP lideri Devlet Bahçeli, sistemin içinde bulunduğu durumu itiraf ederek, Ekim ayına kadar dişlerini sıkabileceklerini ancak gelinen aşamada bunu yapamayacaklarını söyleyerek bir an önce erken seçime gidilmesi kararı aldılar.
24 Haziran günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin duyurusundan sonra, daha önceden başlayan, partilerin “ittifak” arayışları hız kazandı. Bu ittifak arayışlarının en tartışılan partisi yine CHP oldu. Çizgisi ve ne yapacağı net olan burjuva faşist partiler açısından çok büyük bir sorun yok aslında. Onlar açısından girilecek ittifaklardan ne kadar nemalanacakları, meclise ne kadar milletvekili gönderecekleri ve kendilerini bir süre daha nasıl var edecekleri meselesi önemlidir. Saadet Partisi, DP, BBP vb. irili ufaklı partiler bu duruma örnek verilebilir. Ancak bugünkü durumda MHP ve AKP’nin ciddi bir kriz yaşaması bu oy oranı düşük partilere ihtiyacı doğurmaktadır. Bu durum aynı zamanda muhalefetteki düzen partileri için de geçerlidir. Yanlarına alacakları her bir oyla AKP’yi zorlayacaklarını düşünmektedirler. Bundan kaynaklı başta CHP olmak üzere birçok parti pragmatist yaklaşmakta, omurgasız ittifak arayışlarına gitmektedir. Burjuva-feodal partilerin genel anlamda ittifak politikası her dönem böyle olmuştur. Kendilerini var etmenin koşulu olarak, dün söylediklerini unutan, yarın olabilecekleri gözardı eden, günü kurtarma üzerinden birlikler oluşturulmaktadır. Elbette bu birliklerin ana etmenlerinden birisi de faşist sistemin devamlılığının sağlanması, bekasının korunmasıdır.
95 YILLIK SOL MASKELİ FAŞİST PARTİ: CHP
CHP’nin bu partiler içinde ayrı bir yere konması gerektiğinden bahsettik. Sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim… CHP bizim açımızdan faşist TC devletinin temel direği olan, faşist bir partidir. Ancak CHP’yi diğer partilerden ayrı ele almamızı sağlayan özelliği, başta Aleviler olmak üzere, bir kısım ilerici, demokrat kesimi içinde barındıran, dolayısıyla devrimcilerin örgütlenme çalışmalarında dikkate alması ve yönelmesi gereken bir kitle tabanına sahip olmasıdır. On yıllardır, sol maskesi altında kandırılmış, aynı zamanda alternatifsizlikten kaynaklı CHP’ye yanaşmış bu kesimin gerçekleri görmesi ve kendi kurtuluşlarını sağlayacak devrimci-komünist öncüleriyle hareket etmesi için, gerçekleri ortaya çıkarmaya devam etmemiz gerekiyor.
Uzun yıllar boyunca CHP genel başkanlığı yapmış olan Deniz Baykal’ın bir gecede, bir kaset olayıyla görevinden alınmasının ardından yıpranmış, güvensizleşmiş, Alevi ve diğer demokrat kesimlerin ciddi tepkisini çekmiş CHP’yi, yeniden toparlaması için, Baykal’ın yerine Alevi-Kürt (her ne kadar kendisi bunu kabul etmese de) bir isim olan Kemal Kılıçdaroğlu getirildi. Bunun nasıl bir plan olduğu, kimlerin bunu organize ettiği üzerine daha önce defalarca yazıldığı için, tekrar bu kısımlara girmeyeceğiz. Kılıçdaroğlu ismi, özellikle belli kesimlerin yeniden CHP’ye yönelmesine neden oldu. Ancak aradan çok fazla bir zaman geçmeden bu “halkçı”, “devrimci” denilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumu da açık bir şekilde ortaya çıktı. CHP bir sistem partisidir, bu partinin başına kim getirilirse getirilsin, Kemalist ideoloji doğrultusunda, sistemin bekası için faaliyet yürütecektir. İşçi ve emekçiler, Aleviler, Kürtler onlar için çok önemli değildir. Tıpkı AKP ve Recep Tayyip Erdoğan gerçekliğinde olduğu gibi… O ya da bir başkası olsa da hizmet ettikleri ve devam ettirmek istedikleri sistem faşist tekçi, Kemalist diktatörlüktür.
MERAL, TEMEL VE CHP: İŞÇİ-EMEKÇİ, KÜRT, ALEVİ DÜŞMANLARIYLA KOL KOLA…
CHP, on yıllardır kaymağını yediği “sol” söylemlerin gereğini yapıp bunları pratiğe uygulamak, işçi ve emekçilerin sorunlarına yoğunlaşmak, bunların temsilcileriyle ciddi ilişkiler kurmak yerine, hemen her dönem işçi ve emekçi katilleriyle, Kürtler’in ve Aleviler’in katliamcılarıyla işbirliği yapmış, birçok katliamın altına imza atan uygulamaların da içinde yer almıştır.
CHP seçim ittifakları konusunda 2014 yılından beri, sağcı, faşist isimler üzerinden, MHP vb. gibi faşist partilerle ittifak kurmaktadır. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yine günlerce süren görüşmeler sonucu, tescilli milliyetçi, İslam Kalkınma Konferansı Örgütü’nün Genel Sekreteri olan Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP’nin önerisiyle, CHP ve MHP’nin ortak adayı olarak gösterildi. CHP tabanından büyük tepkiler almasına ve seçim sonrasında partisi MHP’ye gitmesine rağmen, ısrarla ve büyük bir gururla destekleyen CHP, avucunu yalayarak gerisin geri kabuğuna çekilmiştir.
Bugün yapılacak erken seçim öncesi aday arayışlarında, CHP yeniden öncelikle gözlerini dışarıya dikmiş, İyi Parti ve diğer partilerle görüşmeler yaparak aday belirleme sürecine başlamıştır. Bu süreçte ortak aday tartışmasında Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, İlhan Kesici gibi AKP kökenli ya da ülkücü kökenli isimler telaffuz edilmiş ancak ortak bir aday çıkarılamamıştır. Tescilli katil Meral Akşener’in İyi Partisi, CHP’nin talebine olumsuz cevap verip kendi adayında ısrar edince, bu kez gözlerini diğer bir katile çeviren CHP, SP lideri Temel Karamollaoğlu’nun da olumsuz yanıt vermesiyle, kendi içine dönmüş ve yine kendi içinde sağda duran ulusalcı bir adayı, Muharrem İnce’yi aday göstermiştir.
Solcu geçinen bir partinin, seçmeninin gözünün içine soka soka bu ittifak arayışlarına girmesi ne ile açıklanabilir? Aslında bizler açısından durum çok nettir. Başta da ortaya koyduğumuz gibi, CHP rolünü çok iyi oynamakta, karakterine uygun bir konumlanış içine girmektedir. Yoksa dünden bugüne Kürtler, devrimci ve demokratlar için tescilli bir faşist olan Meral Akşener’le, Devlet Bahçeli’yle ve bunların partileriyle yapılan ittifak nasıl açıklanabilir ki… Önemli bir kesimi Aleviler’den oluşan CHP tabanına, Sivas katliamı sanıklarından Temel Karamollaoğlu’yla ittifak görüşmeleri nasıl açıklanabilir ki…
CHP ve diğer “Millet İttifakı” partileri birinci turda kendi adaylarını çıkardı, ikinci turda ise en fazla oy alacak adayı (Erdoğan karşısında) destekleyecekler. CHP’nin adayı Muharrem İnce’nin ilk yaptığı iş diğer Cumhurbaşkanı adaylarını ziyaret etmek oldu. Bunların içinde hala tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş da bulunmakta. Ziyaretin ertesi günü Hakkari’de miting yapan İnce, Kürt sorununun çözümüne yönelik bildik söylemlerin ötesine geçemedi. “Barışacağız, büyüyeceğiz, bölüşeceğiz. Barışacağız, ekonomimiz büyüyecek ve bu büyümeden Hakkari de payını alacak. Türkiye’yi büyütürken, adil paylaştırırken karşımıza düşmanlar çıkacak. Emperyalistler çıkacak. İç düşmanlar çıkacak. Ölümü göze almak gerek” diyen Muharrem İnce, Kürt halkının on yıllardır öldürüldüğünü, ölümden korkmadığını bilmiyor mu? Daha dün evleri başlarına yıkılan, tutuklanan, katledilen Kürtler’e hakaret niteliğindeki konuşmasında, partisinin Efrin işgaline desteğinden, HDP milletvekillerinin tutuklanmasının önünü açan dokunulmazlıkların kaldırılmasında AKP ile olan ittifakından hiç bahsetmemektedir. Kürt meselesinin çözümü için sunduğu öneriler sorundan ne kadar bihaber olduğunu göstermektedir. Buna rağmen sunduğu bu öneriler o daha Ankara’ya varmadan unutulup gidecektir.
Bir önceki referandum sürecinde bir ivme kazanan “Hayır” cephesi, aleni bir şekilde yapılan hilelerin üzerine gitmek yerine seyreden, kabullenen bir noktada durarak, dağılıp gitmiştir. Bu bloğa inanan kitlenin büyük bir kesiminin ısrarla mücadele etme, sokağa inme çağrısına CHP “balkondan destekleriz” babında bir açıklamayla yaklaşmış, var olan tepkiler bastırılmıştır. Elbette bu durum yine AKP’ye yaramıştır.
Egemen sınıfların ağız birliği içinde itiraf ettiği yönetememe krizinde, OHAL koşullarında ve açık faşist uygulamalara rağmen sandığa gitmek; sistemi bir kez daha meşrulaştırmak ve taze kan taşımaktan başka bir anlam ifade etmemektedir. Bu değirmene su taşıyanları ve faşist TC’nin kuruluş temellerini atmakla övünen ve sürdürücüsü olan CHP’nin “sol” maskenin arkasındaki yüzünün, ezilen emekçi kitleler tarafından görülmesi ve siyasi tavır geliştiril-mesi önemlidir. Zira son dönemki birçok seçime bakıldığında geniş kitlelerinin tepki ve potansiyelinin ehlileştirilmesinde ve tekrardan düzene bağlanmasında CHP’nin özel bir rol aldığı görülmektedir.