Çin Devrimi 73 Yıldır Yol Gösteriyor

[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]

1 Ekim 1949 tarihinde Başkan Mao, Tiananmen Meydanı’nda toplanan insan denizine Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan ettiğinde bu devrimin kendi ülkesi ile sınırlı kalmayacağının ve tüm dünya ezilen halklarına yeni bir yol gösterdiğinin farkındaydı.

Başkan Mao, 28 yıl önce Lenin’den devraldığı kızıl bayrağı şimdi dünyanın en kalabalık ve en geniş coğrafyasına sahip ülkelerden birinin doruklarında dalgalandırıyordu. Lenin’in önderliğinde Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) tarihin ilk proleter devrimine önderlik ederek yeni bir çağın kapısını aralamış, dünyanın dört bir yanında yaşayan işçilere, emekçilere, ezilen milyarlarca insana kurtuluşun ışığını taşımıştı. Yüzyıllar boyunca sömürülen, horlanan, baskı altında tutulan, aşağılanan; işçiler, köylüler emekçiler, çeşitli milliyetlerden azınlıklar buna bir son vererek özgürlüklerine kavuşmuştu. Ekim Devrimi’nin dünya tarih sahnesine açtığı bu yeni sayfaya yazılacaktı artık dünya halklarının direniş öyküsü. Rusya’da gerçekleşen devrim ile halkların kurtuluş umudu güçlenmiş dünyanın birçok bölgesinde emperyalizme, gericiliğe ve faşizme karşı savaşmak üzere komünist partiler kurulmuştu. Ekim Devrimi sadece Rusya’da yaşayan milyonlarca emekçinin kaderini değiştirmekle kalmamış aynı zamanda Asya’dan Avrupa’ya, Latin Amerika’dan Orta Doğu’ya kadar birçok ülkenin sınıf mücadelelerinde yeni bir döneme girilmesini de tetiklemişti. Çin bunlardan sadece biriydi. Ekim Devrimi’nin ayak sesleri Çin’de büyük bir coşku ile karşılandı. Çinli komünistler Ekim Devrimi’nin ışığının göründüğü yoldan yeni bir tarih yazmak üzere ileri atıldılar.

1900’lü yıllarda Çin siyasal yaşamı oldukça hareketliydi. Emperyalist işgale karşı Sun Yat Sen’in yürüttüğü direniş fabrikalarda, köylerde ve en çok da üniversitelerde hareketli bir siyasal atmosfer hüküm sürmekteydi. 1919’da öğrenci hareketinde Ekim Devrimi’nin de büyük etkisi ile yaşanan sıçrama ve ÇKP’nin kurulması ile Çin’de sınıf mücadelesi yeni bir dönemece girdi. Yüzyıllardır imparatorların, hanedanların, savaş ağalarının baskıları, zulmü ve sömürüsü altında korkunç bir yoksulluk içinde karanlığa mahkûm edilen Çin halkı için yeni bir geleceğin ışıkları ağır ağır yeryüzüne vurmaya başladı. Çin Komünist Partisi emperyalist işgale, Guomindang gericiliğine ve toprak ağalarına karşı verdiği mücadele içinde çelikleşti, gelişti ve yüz milyonlarca insanı ayağa kaldırmayı başardı. Çin Komünist Partisi yürütücüsü olduğu bu savaşım sırasında devrimin ilerleyeceği güzergâhı öğrendi. Guomindang’a karşı izleyeceği politikayı kararlaştırdı, kurtarılmış bölgeleri kurdu ve partinin aynı zamanda devrimin önderliğini de yarattı. Ancak Guomindang’a karşı izlediği yanlış politikanın sonucunda binlerce üyesini kaybetti. Toplu ayaklanma stratejisini uygulayarak şehirleri kuşattı, ağır darbeler aldı. Kurtarılmış bölgelerde “tek karış toprak vermeme” politikası izleyerek birçok üs alanını kaybetti. Yüz binlerce savaşçı ve bir o kadar insan, çıktıkları uzun yürüyüşte yaşamını yitirdi. ÇKP tüm bunlarla birlikte sınıf mücadelesindeki ısrar ve Çin halkına duyduğu derin sevgi sayesinde devrimin gerçek stratejisini keşfetmeyi başardı. Hatalarından büyük dersler çıkararak Guomindang’a ağır darbeler indirdi, Halk Savaşı stratejisini uygulayarak yeni kızıl üsler kurdu ve nihayet tüm Çin’de iktidarı ele geçirecek bir kızıl ordu kurmayı başardı. ÇKP, kurulduğu 1921’den devrimin zafere ulaştığı ana kadar büyük bedeller ödeyerek, ağır darbeler alarak, geri çekilerek ancak her defasında hatalarından öğrenerek yeniden ayağa dikilerek yol aldı. Başkan Mao önderliğindeki ÇKP Marksizm-Leninizm’in evrensel yasalarını Çin özgülüne uyarlayarak devrimi zafere taşıdı. Başkan Mao, Lenin’in usta bir öğrencisi olarak ondan öğrendiklerini Çin’de yaşama geçirdi. Devrimin alacağı biçimi ortaya çıkardı. Çin Devrimi uzun süreli Halk Savaşı stratejisi ile yol alacak ve zaferi kazanacaktı. Başkan Mao, Çin Devrimi’nin özgün koşullarından hareketle Marksizm-Leninizm’i geliştirdi ve onu ileri bir aşamaya yükseltti. Yarı sömürge, yarı feodal ülkelerde devrimin izleyeceği rotayı çizdi, Proletarya Diktatörlüğü altında sınıf mücadelesinin alacağı biçimi gösterdi, ekonomi ve felsefe alanında Marksizm-Leninizm’e katkılarda bulundu. ÇKP önderliğinde Kızıl Ordu son düşman mevzilerini de ele geçirdiğinde gökyüzüne dünya halklarına yol gösterecek yeni bir kutup yıldızı yükselmişti. Çin Devrimi’nin ışığı tıpkı Ekim Devrimi’nde olduğu gibi dünyanın ezilen yığınlarının yüreğinde büyük bir umudu yeniden tutuşturdu. Başkan Mao önderliğinde inşa edilen Çin ile tüm dünyada komünizm hayaleti daha çok korku salmaya başladı.

HER DEVRİM KENDİ YATAĞINDAN AKAR!

Ülkemizde de Başkan Mao’nun yaktığı bu ateş ile yüreği alazlananlar az değildi. Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin yaktığı kıvılcımın ilk tutuşturduğu yerlerden biriydi coğrafyamız. Gençlik, her zamanki gibi bayrağı ilk eline alan, güneşi ilk gören, söylenenleri ilk algılayan ve yola koyulan oldu. Çin Devrimi nasıl kendi yatağından aktıysa Türkiye Devrimci Hareketi de aynı yolu izleyecekti. Mustafa Suphi’lerin katledilmesinden sonra sessiz ve derinden akan ırmak şimdi büyük bir coşku ile kıyılarını döverek ilerliyordu. Irmak kendine yeni bir yatak arıyordu. ’68 gençlik hareketi bu akışın bir yansımasıydı. ’71 silahlı devrimci çıkışı ile sınıf mücadelesi yeni bir aşamaya yükselmişti. Genç bir komünist, Başkan Mao’nun kızıl sancağını devralmış, buzu kırmış yolu açmıştı. Çin’den esen rüzgârların etkisi ile kitle hareketleri bir çığ gibi büyüdü. Darbeler, kitle katliamları bu akışa vurulan birer prangaydı. 12 Eylül öncesinde milyonlarca kitleyi peşinden sürükleyen devrimci hareketler tarih sahnesinden yok olacak, sınıf mücadelesi “gerçekten sağlam” olanları ayıklayacaktı. Her şeye rağmen nehrin devinimi sürüyordu. İktidarın namlunun ucunda kazanıldığı Çin’de olduğu gibi, silahlı mücadele yürüten örgütler varlığını sürdürecekti. ’71’den bu yana ülkemiz sınıf mücadelesinin tecrübesi; yarı sömürge, yarı feodal yapıya sahip Çin örneğinde ete kemiğe bürünen “Bir halkın ordusu yoksa hiçbir şeydir” tezinin geçerliliğini ispatlayacaktı. Çin Devrimi göstermekteydi ki silahlı mücadele, gerilla savaşı olmadan hedefe ulaşmak imkânsızdır. Çin Devrimi’nin ortaya çıkardığı birikim ülkemiz topraklarının gerçeği ile buluşarak kendi yolunu çizmektedir. Bu güzergâh emperyalizme, feodalizme ve her türden gericiliğe karşı amansız bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Halk savaşı nehrin tüm ihtişamı ile kavuşacağı yatağı olacaktır!