Eleştirilere Açıklık ve Özeleştiriye Hazır Olmak Hakkında

Süreç ilerledikçe, tavırlar somutlaştıkça yerel seçim tartışmaları artıyor. Son olarak Dersim’de seçim tavrımız üzerine yapılan eleştiriler, değerlendirmeler ve tartışmalar bu bakımdan dikkat çekici özelliklerde. Bu sayede çeşitli anlayışlar da kendini ele vermekte. Derinliğine gerçekleşmesi için ve hatalarımızı, zaaflarımızı açığa çıkarmak için de bu tartışmalara yoğunlaşmak gerekmektedir. Sadece tartışmaları değil, bununla birlikte gelişmeleri, olayları, kimi değerlendirmeleri de bu yoğunlaşma içinde ele almalıyız. Bu genel bir yöntem olarak çalışmalarımızın devrimci dinamiğidir. Özellikle doğrultumuzu kavramak için eleştiriye açıklıkta ve özeleştiriye hazır olmakta en ileri seviyeyi temsil etmekle yükümlüyüz. Bu, seçimlerle gündeme gelen bir yöntem değil, komünistlerin daimi, olmazsa olmaz, her çalışma için kullandıkları bir yöntemdir. Seçimlerin stratejik bir önem taşımasından, belediye olanağının kitlelerin iktidar için mücadelesinde özel bir anlam taşımasından ya da belediyecilik anlayışına sahip olmamızdan ileri gelen bir yöntemden bahsetmiyoruz; çalışmalarımızda içerili olan bir yöntemden bahsediyoruz.

Ele alacağımız eleştirilerin somut kaynaklarının kuşkusuz bir önemi vardır. Bazıları içimizdeki eleştiriler olmakla birlikte bazıları dışarıdan yapılan eleştirilerdir. Bunları ele almayı tercih etmemizin nedeni kaynaklarından çok bu eleştirilerin akla ilk gelen, birçoklarını meşgul eden ve bizim de yanıt vererek bazı meselelere açıklık getireceğimizi düşündüğümüz eleştiriler olmalarıdır.

TAVRIN GENELLİĞİ VE ÖZELLİĞİ

Seçimlerde izleyeceğimiz politikanın ana halkaları hakkında uzun bir süredir yazılar yayımlıyoruz. Tavrın somutlaşması ise son dönemlerde gerçekleşti. Her zaman olduğu gibi bu seçimlerde de yereldeki somut durumları, ilişkileri ve olanakları değerlendirerek hareket edeceğimizi açıklamıştık. Bununla birlikte genel durumun seçimlere katılmak için elverişsiz olduğuna işaret edip tutumuzun seçimlere katılmak yönünde olmadığına dikkat çekmiştik. Hem devletin kayyım atamalarıyla somutlaşan saldırı politikalarının vardığı boyut hem de desteklenebilir olarak değerlendirdiğimiz DEM Parti’nin devlet tarafından dayatılan tercihler arasında sıkışmış olması seçimlerin halkın çıkarlarıyla uyumlu sonuçlar üretmeyeceğinin temel unsurlarıydı bizim için. DEM Parti bir süredir “desteklenebilecek, birlikte hareket etmeye açık düzen partisi arayışında” olduğunu görmemek mümkün değil. Politikalarında, söylemlerinde bu arayışa yer verdiğini DEM Parti’yi izleyen herkes görmektedir. Genel seçimlerde olduğu gibi egemen klikler arasında bir seçime zorlanmanın, bir egemeni diğerine tercih etme durumunun desteklenebilir aday olgusunu ortadan kaldırmaktadır. Bazı eleştirilerde “2019’daki destek tavrımızın” bugünkü tavrımızla çelişmeli olduğu ifade edilmektedir. Açıklamalardan, durum değerlendirmelerinden, gelişmelerden kopuk olmakla bu eleştiri yüzeysel kalmaktadır. 2019’da koşullar kadar ilgili örgütlerin yaklaşımları ve pozisyonları da bugünden görece farklıdır. Bizim tavrımızın bunlardan bağımsız olarak “aynı” kalması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu eleştiri o günden bugüne esaslı bir değişim yaşanmadığını, bir farklılık olmadığını içerdiği için problemlidir. Bununla birlikte genel yaklaşımımızı açıklarken dikkat çektiğimiz ana halkaları tartışma veya eleştiri konusu yapmadığı için de zayıftır. Eğer bugün de 2019’da olduğu gibi “destek” olacağımızı açıklasaydık “aynı” kalmak anlamında “tutarlı” olmazdık aslında. Koşulların, ilişkilerin, ittifakların değiştiği durumda eski tavrını korumak aslında dayandığımız ilkelerin ya da ana doğrultunun değiştiğine işaret eder. Oysa yerel seçimlere dün hangi ilkelerle yaklaşıyorsak bugün de aynı ilkelerle yaklaştığımızı ifade ediyor, yazılarımızda bu tutumun altını çiziyoruz. Komünistlerin yerel seçimlerde kitlelerin çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini ve bunun da devrim için olanaklar sağlama ve bunları kullanma, devrim için propaganda esasına dayandığını söylüyoruz. İnceleyenler bu vurgularımızı açık biçimde göreceklerdir. Bu seçim sürecinde koşullarını göremediğimiz ya da sağlayamadığımız budur.

2019’da Dersim’de ittifaka dahil olduk; çünkü genel olarak HDP ile hareket etmemizi destekleyen ilişkiler, ittifak politikaları, dolayısıyla komünist öznenin pratiğine olanak ve fırsat veren koşullar söz konusuydu. Bugün de DEM Parti’yle aşağı yukarı aynı yaklaşım içinde ortaklık aradık, beraber hareket etmeyi destekleyen bir ilişki için arayışlarımız ve bir beklentimiz oldu. Dersim’de seçim tavrı açıklamasında buna değinilmiştir. Kimi yorumlarda bu arayış ve beklentinin “taleplerin karşılanmaması üzerine destek verilmedi” biçiminde konu edildiğini okuduk. Yüzeysel olduğu kadar ilkelerle hareket etmenin ayrıcalığına yabancı bu yaklaşım fena halde kendine ve devrime güvensiz de olmalıdır. “Taleplerin karşılanmaması üzerine destek vermeme” eleştirisi bir ölçüde doğrudur. Ne var ki bu konu taleplerin ya da beklentinin ne olduğu ile birlikte değerlendirilmelidir. Sorunu ve amacını belediye yönetmek, belediye kazanmak, sosyalist belediyecilik yapmak olarak kavramayanlar olarak bizim talep ya da beklentimizin karşılığı çalışmalarımız için olanak sağlamaktır. Kendi bağımsız politikası doğrultusunda çalışmanın olanaklarını yaratmak çabası devrimci her hareketin olağan sorumluluğudur. Bu çaba hem yanlış değildir hem de ortak hareket edememenin bir nedeni olmamıştır. Aksine çalışmaların yükünü omuzlamak, sorumluluk almak bakımından bu anlamlı ve değerli de bulunmuştur. Mantıklı olan da bu yaklaşımdır. Alabileceğimiz görevlerin niteliği devrimci çalışmaların genişlemesine, zaten yaptığımız işlerin daha güçlü yapılmasına fırsat veren türden görevlerdir. Söz konusu görevleri belediye kapsamı dışında da yerine getirmekte olduğumuzu ve getirmeye devam edeceğimizi de bu bilgiye eklemek gerekir. Ortak hareket etme koşullarının oluşmamasının nedeni bu konu olmamıştır. Bunun biricik nedeni DEM Parti’nin dağınıklığıyla birlikte samimi ve dürüst bir ortaklığın zeminini yaratamamasıdır. Dersim halkı ile kurulu ilişki de bu bakımdan sorunludur. Hem ittifaka hem de ittifak sürecine halkın verdiği tepkinin doğru bir incelemesi bu gerçekliği açıkça gösterecektir. Halka güven veren bir sürecin yaşanmadığı çok açıktır. Bu sorunun da nedenleri tarafımızdan bilinmiyor değil. Bu süreçteki ilişkimizde de bu nedenlerin boyutunu gördük.

Genel olarak HDP çizgisinin devrimci-demokratik eğilimini dün olduğu gibi bugün de göz ardı etmiyoruz. Bununla birlikte bu eğilimin her zaman güçlü olmayacağını biliyoruz ve ayrıca bunun kendi başına da “tam destek” vereceğimiz türden bir eğilim olmadığı da bizim için açıktır. Bu eğilimin bir tarafı sistem içiliktir, hâkim sınıflarla uzlaşma arayışıdır, ulusun (esas olarak burjuvazinin) çıkarları uğruna halkın çıkarlarını harcama, manpüle etmedir. Yanında olduğumuz haklı dava kadar karşısında yer aldığımız ya da alacağımız burjuva çıkarlar da söz konusudur HDP çizgisinde. HDP çizgisine yönelik şoven saldırıların karşısında durmak temel sorumluluklarımızdan biridir ve bu, Kürt halkının çıkarlarından hareketle savunduğumuz Ulusun Kendi Kaderini Tayin Hakkının kayıtsız şartsız kabulünden kaynaklanan bir savunmadır.

Bugün için DEM Parti bağımsız siyaset geliştirmekte zayıftır. Dersim’de “kendisine rağmen gelişen ittifaka,” çok ciddi eleştirilerine rağmen katılması aynı zayıflığın bir sonucu olarak değerlendirilebilir. En azından bu konudaki sessizlik düşündürücüdür. Bu zayıflığın İstanbul, Ankara gibi yerlerde de bariz olduğunu, hatta hatırı sayılır bir süredir DEM Parti’deki genel atmosferin böyle olduğunu görüyoruz. Seçimin koşulları ve çeşitli yaklaşımlar hakkındaki yazılarımızda bunları konu ettiğimizi, değerlendirdiğimizi takip edenler bilmektedir.

Dolayısıyla söz konusu eleştirinin önemli ölçüde sübjektif, değerlendirmelerimizden kopuk bir eleştiri olduğunu söylemeliyiz. 2019’daki “destekleme” tavrımızı olumlayan bu eleştirinin o günden bugüne yaşananları, DEM Parti’de somutlaşan kısmi değişimleri, özellikle de Kürt halkından gelen eleştirileri ve tepkileri, ortaklaşma yönündeki çabamızı tartışma dışında bırakması üstünkörülüğe işaret eder.

Görece uzun bir süredir seçim sürecine dair değerlendirmemizi ve genel politikamızı ortaya koyan yazılar yayımladık. Bu yazıların dikkat çeken yanı genel politikayı göstermekle birlikte somut tutumları belirtmemesiydi. Somut tutumlar için gerekenleri gösteren ve bunların açığa çıkarılmasını amaçlayan bir yaklaşım sunulmuştu. Somutlaşacak tavırların genel politikayla ilişkisi bu noktada belirleyiciydi. Buna rağmen genel politikayı alanlarda somutlaştırmadıkça özellikle yoldaşlarımız bir tavır yokmuş gibi değerlendirmeye, beklemeye devam ettiler. Bu da bütüncül düşünmedeki, davranmadaki eksikliğimizi göstermektedir. Oysa devrimci bir hareket için bütüncül bakmak olmazsa olmaz bir yaklaşımdır. Bu soruna eğilmek gerektiği görülmelidir. Genel politikamızdaki öne çıkan vurgulardan biri devrim propagandası yapmak üzere yerel seçimlerde yeterli koşulun olmadığıydı. Genel şartlar kadar ittifak oluşturan devrimci-demokratik güçlerin tutumları da bu bakımdan sorunluydu. Buradaki belirleyici unsurlardan biri kendi gücümüz, hazırlığımız, yetkinliğimizdir. Yerel seçimlerdeki tavırlarımızı alanlardaki özgünlüklere göre belirleyeceğimizi daha başlangıçta ifade etmiştik. Burada da belirleyici öğenin etki gücümüz olacağı açık olmalıdır. Etki edemeyeceğimiz alanlarda aldığımızın tavrın özel bir önemi olmayacaktır. Elbette bu, herhangi bir politik sürece tavırsız kalmak anlamına gelmez. Tavrımızın çalışma gerektirdiğini, çalışmanın da bir örgütlülük gerektirdiğini, dolayısıyla politikanın etkinliğinin de örgütlü bir çalışmayla sağlanabileceğini bildiğimiz için bunu söylüyoruz.    Bu gibi süreçlerde bir şekilde ittifaklara gereksinim duyduğumuz çok açıktır. Değerlendirmelerimizde bu noktaya özel bir önem gösterdik. Seçimlere katılım olasılığını tartıştığımız alanlar bakımından ittifak veya genel olarak iş birliği koşullarını temel almamızın nedeni bu durumdur. Sözünü ettiğimiz bu durum kimi yerde erken kararları ve ittifakları getirirken kimi yerde de gecikmeyi getirdi.

BİR ODAK NOKTASI OLARAK SMF!

Öne çıkan eleştirilerden biri de kararlarımızda ve tartışmalarımızda SMF’nin rolü hakkındadır. SMF’nin belirleyici rolünden dahi söz edilmesi bu eleştirinin kaynağı hakkında açık bir bilgi vermektedir. Bunun da sübjektif bir değerlendirme olduğu su götürmezdir.

Belediyecilik bakımından yaklaşımlarımızda, anlayışımızda SMF ile bir ortaklaşma zeminine sahip olmadığımızı genel olarak söyleyebiliriz. Elbette dost kabul ettiğimiz SMF ile de görüşmeler yapmanın önünde bir engel bulunmamaktadır. Her defasında ifade ettiğimiz gibi ortak hareket etmenin koşulları oluştuğunda SMF de dost olarak yakınlık göstereceğimiz bir harekettir. SMF’ye karşı özel bir “saldırı politikası” izlediğimiz, ilişkimizdeki geçmiş sorunları sürekli olarak ya da fırsatını bulduğumuzda gündemleştirdiğimiz doğru değildir. Buna karşın tarihimize biraz olsun vâkıf olan herkes kabul edecektir ki SMF ile aramızdaki tartışmaların, karşılıklı iddiaların veya tespitlerin seyri ve derinliği büyüktür. Daha temkinli değerlendirmeler yapmak da bu sebeple olağandır. Samimiyet ve tutarlılık bakımından daha tecrübeli olduğumuz bir ilişkiden söz ediyoruz. Değerlendirmelerini SMF saflarında konumlanmış olarak yapanlar için kararlarımız, politikalarımız, anlayışlarımız, hatta değerlendirmelerimiz büyük oranda “saldırı” olarak algılanmaktadır. Bunun bir yere kadar olağan olduğu açıktır. Ne var ki bu abartıldığında tartışmanın, objektif değerlendirmeler yapmanın koşulu ortadan kalkar ve bu süreçte dostlarımızın objektif değerlendirmelerden uzaklaşmış olduklarını bir kez daha görüyoruz. Dersim özelinde belirlenen tutumun SMF karşıtlığından ileri geldiği iddiası yerel seçimlere dair görüşlerimizin ve ortaya koyduğumuz değerlendirmelerin üzerinin çizildiğine işaret eder. Bunun doğru bir tartışmaya olanak vermediği açıktır. Dersim’de bir SMF tecrübesi yaşandığı ve bizim de bu tecrübeyi esas olarak olumsuz değerlendirdiğimiz bilinmektedir. Bu durumda yerel seçimlerde SMF ile bir ortaklaşma arayışını temel almayacağımız baştan bellidir. SMF başından beri “ortaklaşma” amacını ve ihtiyacını sunduğu halde birçok bakımdan uyuşmadığımız gerçekliğine dikkat çekerek DEM Parti ile ilişkilenmeyi temel alan bir rota izleyeceğimizi, buna göre karar vereceğimizi ifade ettik. Hareket tarzımız da buna göre oldu. DEM Parti ile görüşmeden ve tartışmayı sonuçlandırmadan tavır açıklamayı da doğru görmedik. Bütün görüşmelerde SMF ile aramızdaki “çizgi” farkına özel olarak değindik ve belediyecilik anlayışı bakımından da çok farklı bir yaklaşıma sahip olduğumuzu ifade ettik. Bütün süreçte SMF’yi ilgi odağı yapan bir tartışmaya girmediğimiz de ortadadır. Buna özel bir gereksinim duymadık, hem bütün SMF hakkında hem de SMF belediyeciliği hakkında ne düşündüğümüz gayet iyi bilinmektedir. Geçmişten bugüne SMF’de somutlaşan belediyecilik pratiklerinin halk tarafından esas olarak olumlanmadığını, görev aldığı yerlerde SMF’nin ikinci kez seçilmemesinin dikkate değer olduğunu bir kez daha burada hatırlatalım. Dolayısıyla bir başarıdan söz edilemeyecekken “kendine rakip görerek SMF odaklı bir tutumla hareket ettiğimiz” tespiti basit bir sübjektif yorumdur.

PARTİZAN TARİHİNDEN KOPARILAMAZ

Bir diğer konu saflarımızdan genel çizgimizi, ilkelerimizi ve temel anlayışlarımızı inkâr ederek kopanlarla ilişkilerin neden olduğu sorunlardır. Bir kez daha açıklayalım ki bu grubun herhangi bir platformdaki varlığı bizim buralarda olmamamız için bir neden değildir. İsim dolayısıyla muhatap almadığımız bu grubun niteliğini ve oluşum sürecini açıklamamıza karşın dar grupçu yaklaşımlar sonucunda bu grup belli platformlarda yer almaktadır. Dar grupçuluğu ve dostluk ilişkisini zedeleyen faydacı yaklaşımı eleştirmekle birlikte dost hareketlerle ortaklaşmanın, beraber hareket etmenin önünde bunun bir engel olmadığını bu süreçte de ortaya koyduk. Eleştirimiz elbette güçlüdür. Partizan adının bu şekilde küçük düşürülmesi, layık olmadığı bir kisveye sokulması ve buna ısrarla göz yumulması, üstelik gerçekliğin çok daha yalın olduğu koşullarda dahi bunun sorun edilmemesi bizim için önemli bir konudur. Bunun eleştirisinde ve teşhirinde bundan sonra da ısrarlı olacağız. Bu konuyla ilgili tespitlerin ve eleştirilerin sahiplerinin anlayamadığı, daha doğrusu anlamak istemediği noktaya bir kez daha dikkat çekelim: İsimler varlığı kodlar; kim olduğunu, neyi temsil ettiğini, ilgili şeyin özelliklerini ve dolayısıyla muhatapları somutlaştırır. İsim alanında yaratılan karmaşa her seferinde düzeltilmesi gereken ve bazen de düzelmesi mümkün olmayan sonuçlara neden olur. Bunun önüne geçmek isteği gayet anlaşılır ve meşrudur. Söz konusu durumda Partizan isminin kime ait olduğu ise bilinen kimi değerlerin dikkate alınmasıyla anlaşılabilirdir. Bunun için sorunun farkında olmak ve çözüme ihtiyaç duymak çözüme yetecek çabayı üretir…

SEÇİMİ REDDETMEK

Bir başka eleştiri ise “seçimi protesto etme” ifadesindeki protesto kavramının anlamı hakkındadır. Seçim protesto edilemezmiş gibi ya da bu anlama gelebilecek kavram olarak ancak “boykot” edilebileceği ileri sürülmektedir. Protesto etmek “seçime katılmayı reddetmek” anlamına gelir, boykot da bu anlama gelmekle beraber daha güçlü olarak “engelleme” amacı da içerir. Protesto kavramı bu bakımdan bilinçli bir tercihtir. Anlaşılmaz, ne içerdiği belirsiz bir söylem olduğu görüşüne katılmıyoruz. Bir şeyi protesto etmek onu reddetmek, ona katılmamak, aksi yönde davranmak anlamına gelir. Bunun seçilecek adayların ya da anlayışların güven vermeyen yapısıyla ilgili bir tutum olduğu gerçeği dikkate alınırsa gayet anlaşılır bir ifade olduğunu düşünüyoruz. Açıklamada da “hiçbir adayı desteklemediğimiz” özel olarak vurgulanmıştır. Dolayısıyla seçim sürecine katılmadığımızı, seçime halkın katılımını sağlayacak yönde bir çalışma yürütmeyeceğimizi ifade etmiş olduk. Özel olarak “boykot” kavramını genel bir çağrışım yapmamak ve belirttiğimiz gibi “engelleme” amacı da gütmediğimiz için tercih etmedik.

Dersim’deki seçime yönelik tavrımızı açıklamakta geç kaldığımız eleştirisi de dikkate değerdir. Bunun temel nedeni ilgili örgütlerle süreci tamamlamaya özen gösterilmesiydi. Belli görüşmeler yapılmış ve bu görüşmelerde bazı tutarsız, yanlış anlamlara da yorulabilecek söylemler, tavırlar gözlemlenmiştir. Görüşmelerin yeterli bir seviyeye gelmesi için merkezi görüşmeler de zorlanmıştır. Bu süreçte esas olarak “bekleyen” konumda kalmamız da bizim engelleyemediğimiz bir başka problem olmuştur. Tutarsız ve yanlış anlamlar içeren söylem ve tavırları açığa çıkarmak, ne olduğunu tam olarak anlamak, bir sonraki tartışmalarda sorunlara fırsat vermemek için bu bekletmeler ve dolayısıyla gecikme göze alınmıştır. Özellikle bölgedeki yoldaşlarımızın ve tabii ki Dersim halkının içine sinecek, benimsenecek bir tavrın oluşmasına da dikkat edilmiştir. Her şeye rağmen bir gecikme oldu. Bu gecikmenin önemli bir zarara yol açmayacak olması, seçime katılmama tavrı bakımından gecikmenin önemli bir probleme neden olmayacak olması görece rahatlatıcıdır.

Toparlarsak, Dersim’deki seçim süreci bizim için farklı bir öneme sahipti. Burada dostlarla birlikte devrim için propaganda olanakları yaratmak ya da olan olanakları kullanmak için seçim de bir fırsat olarak değerlendirildi. Genel olarak bu yerel seçimlerde sürece mesafeli olsak da, büyük oranda “boykot” eğilimi göstersek de Dersim için şartlar görece değerlendirilebilir durumdaydı. Bu şartları hem anlamak için çaba harcadık hem de “komünistlerin her olanaktan yararlanma” anlayışını hayata geçirmekte istekli davrandık. Bu çabamız ve isteğimiz nihayet seçimlere katılmamak yönünde sonuçlandı. Hiç şüphesiz Dersim’deki görece “olağandışı” gelişmeler, tartışmalar ve henüz varlığını sürdüren önemli sorunlar önümüzdeki süreçte tartışılacaktır. Bu tartışmaların içinde olacağımız açıktır. Bununla birlikte devrim için olanaklar yaratma ve var olan olanakları kullanma görevi sınırsızdır. Kendimizi asla belediyeye ya da seçim süreçlerine bağlayan, sıkıştıran bir tutum içinde olmadık. Bu kapsamdaki görevlerimiz süreklidir. Nihayetinde bu mesele ile ilgili gerçek kaynak halkın kendisidir, onun çıkarları ve eğilimleri her bakımdan devrim için olanaklar üretmeye muktedirdir. Halka ve devrime hizmet görevi yetkilerle, seçilmekle ilgili değildir sadece ve sadece sorumlulukla ilgilidir. Partizan bu sorumluluğu sınıf bilinçli tutumunda taşımaktadır. Özel olarak geçmiş belediye çalışmalarındaki problemlerin kaynağını açığa çıkarıp bunları halkı devrim mücadelesinden kapı dışarı etmek (problemlerden söz ettiğimiz gözden kaçırılmamalı!) dostlarla ilişkiler konusundaki yetmezliklere, alışkanlıklara ve sorunlara müdahale etmek, muhataplık alanında gelişim göstermek bu süreçte belirlediğimiz görevler olarak gündemleşmelidir. Devrimci çalışma daima somut süreçlerde biçimlenir ve nitelik kazanır. Bu somut sürecin daha detaylı analiziyle sorumluluklarımız hiç şüphesiz artacak ve kavranabilecektir. Bunun için görevlerimize tam bir tutkuyla sarılmamız, devrim idealini halkla buluşturmak için coşkumuzu artırmamız gerekir.