Genel Politikanın Belirleyiciliği Üzerine

Genel politikayı belirledikten sonra tüm örgütlülüklerin, bu politikayı özgünlüklerine uyarlaması komünist partilerinde bilindik bir çalışma tarzıdır. Bu çalışma tarzının en önemli özelliği merkeziyetçi olmasıdır. Komünist partilerinde merkeziyetçilik, iktidar mücadelesinde onun olmazsa olmaz bir özelliğidir.  Komünist partisi ilkelerine yönelik burjuva saldırılarının en yoğun kısmını onun merkeziyetçi yapısı oluşturur. Bu özellik onun tek bir yumruk olmasının kaynağıdır ve kuşkusuz işçi sınıfının bir yumruk olması burjuvazi için ürkütücüdür. Burjuvazi bu özelliği işlevsiz kılmak için demokrasi ile merkeziyetçiliği biri diğerini olanaksızlaştıran iki apayrı unsur gibi tartışır. Merkeziyetçilik, yerel ya da bireysel inisiyatiflerin düşmanı gibi gösterilip demokrasi karşıtlığı ile damgalanır. Bunun devamında burjuvazi özel mülkiyete ve bireyciliğe dayanan “demokrasi” anlayışının komünizme üstün olduğunun propagandasını yapar.

Burjuvazinin komünist partisinin merkeziyetçi yapısına karşı düşmanlığı gayet anlaşılırdır. Çünkü komünist partilerinde merkeziyetçilik işçi sınıfının güçlü bütünlüğünün, Lenin’in yerinde vurgusuyla demirden disiplinin olmazsa olmaz parçasıdır. Diğer parçası ise tartışmaları, detayları, her türden ayrıntının açığa çıkmasını sağlamak üzere değerlendirmeleri kapsayan demokrasidir. Merkeziyetçilik onun diğer parçası olan demokrasi ile güçlüdür hatta merkeziyetçilik demokrasi ile mümkündür… Vurgulamak gerekir ki bu ilişkide merkeziyetçilik esastır, demokrasi de esas olanı tamamlayandır… Demokratik merkeziyetçilik komünist partisinin tüm çalışmalarında geçerlidir. Bir alanındaki bir politik uyarlama eğer genel politikayla çelişiyorsa komünist partisinin temel ilkelerinden olan demokratik merkeziyetçilik bu alan özgülünde anlaşılmamış demektir; sadece bu da değil genel politikanın önemi ve işlevi de anlaşılmamış demektir. Bu noktada alan ile bütün ilişkisine de özel olarak kafa yormak gerekir. Alan özgülündeki avantajlar, olanaklar ve hatta kazanımlar hangi durumda bütünün önüne geçebilir ve olası bu durumlarda kararlar nasıl alınmalıdır sorusu bu kafa yormada özel bir öneme sahiptir…

Bütünlük İçin Amaç Birliği

Demokratik merkeziyetçilik bütünlük oluşturmak, bir bütün davranmak bakımından da olmazsa olmazdır. Bütünlük göstermek tutarlı olmaktır. Amaç birliğinin temel göstergesi bu bütünlüktür. Komünist partilerinde ve kuşkusuz tüm siyasi partilerde bütünlük ve bunu sağlayacak unsur olarak amaç birliği olmazsa olmazdır. Amaç birliğini yitirdiğimizde bütünlüğün temel şartı ortadan kalkar. Bununla birlikte amaç birliği kendi başına bütünlüğün şartı olamaz. Bütünlük için amaca giden yolda da birleşmiş olmak gerekir. Düşünme yöntemi ve temel anlayışlar söz konusu yolda ilerlemede kullanılacak araçlardır. Demokratik merkeziyetçiliğin sağlıklı işlemesi için bunlar da olmazsa olmaz araçlardır. Belli bir sürece dair genel bir politika belirledikten sonra tüm araçların özgün şartlarda başarılı bir biçimde uygulanması gerekir. Komünist partisi gibi partilerin bu konudaki ayrıcalığı onların ortak bir bilgi kaynağına sahip olmalarıdır. Marksizm-Leninizm-Maoizmin bütün tarihidir bu kaynak. Bu partiler için söz konusu kaynak sürekli inceleme konusudur. Bu da bütünlüklü hareketin başarısının temel araçlarından biridir.

Genel politika gibi özel politikalar da aynı araçlara dayanmalıdır. Genel politikanın benimsenmesinde ve içselleştirilmesinde izlenecek yol ile bu politikanın alanlarda alacağı biçimin saptanmasında izlenecek yol işleyiş, inceleme yöntemi ve temel anlayışlar bakımından aynı yoldur.

Genelin Özellikleri   

Seçimler sürecine dair genel yaklaşımımızı, uyulması gereken politikayı ve “katılım” gerekçeleri ve kriterlerini ortaya koyan değerlendirmeler yapıldı. Her alan özgülünde bunların alacağı özgün biçimler olacağından kuşku duyulamaz. Bir alanda bu “katılım” yönünde sonuçlar doğurur başka bir alanda “katılmama” yönünde sonuçlar doğurur. Hatta farklı zamanlarda hayata geçirilen politikaların da benzer bir biçimde “şüphe” uyandırıcı, dolayısıyla tartışmalı sonuçlar üretmesi mümkündür. Her iki durumda da genel politikanın uygulandığı gerçeği değişmez.  Buna rağmen “sonuçlar”daki apaçık farklılığın genel politikaya dair şüpheler uyandırması şaşırtıcı olmamalıdır. İçinden geçtiğimiz süreç de böylesi şüpheler için uygundur. Yerel seçimlere dair genel politikanın yerellerde alacağı biçimler yerellerdeki çeşitlilik nedeniyle birbirinden farklı olabilir. Seçim politikasının yerellerde alacağı biçimler yukarıda belirttiğimiz üzere farklılıklar içerse de sonuçta genel politikaya uygun olmak durumundadır.

Genel politikayı hatırlatarak sözünü ettiğimiz farklılıkların olası özelliklerini ve aşılmaması gereken çizgilerini tartışarak ortaya çıkacak karmaşalar hakkında bir bilinç yaratmaya çalışacağız.

Genel politikanın dayandığı ilk husus seçimlerin egemen sınıfların çıkarları temelinde kurulmuş ve etkin bir manipülasyon aracı olarak kullanılan düzen partilerinin desteklenmesine hizmet etmesidir. Genelde seçimler egemen sınıfların bir kurmacası olarak kitlelerin düzen içine yönelmesi, kendi çıkarlarını yanılsamalı olarak düzen partilerinde bulması bakımdan işlevli bir aparattır. Bu özellik her seçim için söz konusudur ve kaçınılmazdır. Bütün devrimci ve hatta demokrat partiler de seçimler yoluyla kitlelerin çıkarlarına dayanan bir sistemin kurulamayacağını bilirler ve seçimlere “devrim olanağı” yargısıyla katılmazlar. Buna rağmen kitlelerin politikaya yoğunlaştıkları bu süreçte kitlelere dönük devrim propagandası için seçim koşullarını değerlendirmek üzere hareket ederler. Burada dikkat edilecek iki temel kural vardır: düzen partileriyle ortaklaşma siyaseti benimsenmeyecektir ve kitlelere seçim yoluyla düzenin değiştirilebileceği propaganda edilmeyecektir. Bu iki temel kurala bağlı kalarak hem çeşitli taktik politikalara yoğunlaşılır hem de kitlelerin çıkarlarını savunmak ve bu çıkarlar etrafında örgütlenmelerini sağlamak hedefi güdülür. Kendi başına hareket etmekle de ya da dost kabul edilen devrimci-demokrat örgütlerle ittifaklar kurmakla da bu hedefe ulaşmak mümkündür.

Mücadelenin Kapsamı ve Ulusal Sorun Detayı

Son dönemde seçim süreçlerinin bu hedef doğrultusunda değerlendirilemediği çok açıktır. Bunun bir nedeni egemen sınıflar arasındaki çatışmayla karakterize olan gerici hegemonyadır, bunun diğer bir nedeni de devrim bilincinin devrimci hareketler bakımından da ciddi bir erozyona uğramış olmasıdır. Devrim bilincinin erozyonu dediğimiz şeyi, bunun birçok nedeni ve aslında uzun bir döneme yayılan geçmişi olmakla birlikte son zamanlarda çokça sözünü ettiğimiz gerici hegemonyanın etkisiyle açıklıyoruz. Faşizmi belli bir gerici partiye, hatta daha da ileri gidilerek bu partinin şefine indirgeyen sığ bir yaklaşımı koşullayan bu hegemonyanın devrimci hareketlerin faşizme karşı mücadelesini iktidar partisine karşı mücadeleye sıkıştırdığını görüyoruz. Seçimlerin önemini, devrim mücadelesindeki yerini abartmaya varan bu sıkışmanın reddedilmesi, açıkça ortaya konup eleştirilmesi gerekiyor. Yerel seçimler bu bakımdan görece farklı ele alınabilse de aynı özellik bu seçimler için de geçerlidir. İktidar partisine karşıtlık elbette devrim mücadelesi bakımından da olmazsa olmazdır. Nihayetinde iktidar partisi dediğimiz şey belli bir zaman dilimi içinde devletin yüzüdür ve buna karşı verilen veya verilecek mücadeleler bütün olarak devletin halk düşmanı politikalarına karşı verilen veya verilecek mücadelelerdir. Ne var ki burada düzenin muhalefet partilerinin de bu süreçte devlet lehine taşıdığı misyon göz ardı edilemezdir. İktidar partisine karşı mücadele gene iktidar adayı düzen partisinin yolunu açmaya başladığında o meşhur ve meşhum çizgi hayata geçirilmiş olur: egemenlerin kuyruğunda içi boşalmış bir iktidar mücadelesi! Bu çizgiye, onay verilmesi bir yana göz yumulması dahi devrim hareketi açısından affedilemez bir politik hata olur. Komünist hareketin bu çizgiyle arasına koyu ve derin bir ayrım çizgisi koyduğu bilinir. Son genel seçimde bunun çok daha ciddi bir sorun olarak belirdiği, reformistlerin ve komünist parti tasfiyecilerinin egemen sınıflar arasındaki dalaştan rol devşirmek üzere hareket ettikleri, kabul etsinler ya da etmesinler kitlelerle bu paralelde ilişkilendikleri, kitlelerin bu yöndeki beklentilerine yanıt vermeye çabaladıkları inkâr edilemezdir. Devrim umudunun aşağılara çekildiği, hatta devrimin artık olanaksız görüldüğü bir dönemde devrimci bir hareketin tutunacağı ana halka faşizmin yıkılabileceği inancı olmalıdır. Seçimler sürecindeki çalışmaların temel konusu öncelikle budur. Faşizmin yıkılabileceği inancının dayandığı nokta nihayet örgütlü halk gücüdür. Halk örgütlenmedikçe bunun başarılması olanaksızdır. Örgütlü halk gücü halkın çıkarlarının gerçekleştirilmesini içeren her türden örgütlenmeyi kapsar. Dolayısıyla komünist hareketin koyduğu ayrım çizgisine uygun davranmak, özellikle bu yönde davranan hareketlere olabildiğince mesafeli yaklaşmak genel politikamızın önemli bir parçasıdır.

Gene bu bağlama oturmakla birlikte görece özel bir içerik taşıyan ulusal sorun etrafında şekillenen hareketle ilişkiye değinmemiz gerekir. Ulusal sorun, bilindiği üzere Kürt ulusunun kendi devletini kurma özgürlüğünün tanınmaması ve hatta ilga edilmesiyle ilgili bir sorundur. Bu sorun ezilen ulusun bütünüyle kurulacak ilişkide özgün bir politik tutumu gerektirir. Ezilen ulus “kendi devletini kurma özgürlüğü” kapsamında geniş bir ilişki ağına sahiptir. Komünistlerin politikası “kayıtsız şartsız devlet kurma hakkının savunulması / desteklenmesi” biçimindedir. Bu ne ulusal hareketlerin her türden kararının desteklenmesidir ne de her şart altında ortak hareket etmeyi gerektiren bir politikadır. Bu, sadece ulusun özgürleşmesi anlamına gelen “devlet kurma hakkı”nın savunulması, desteklenmesidir ve daha da önemlisi bu hakka yönelik saldırılara açıkça ve net olarak karşı durulmasıdır. Seçim gibi süreçler de dahil olmak üzere Kürt ulusunun “ulus olmaktan gelen haklarını” politikamızın önemli bir detayı olarak sahiplenmek, desteklemek ve korumak komünistlerin bir sorumluluğudur. Bu sorumluluğu her şart altında taşıdığımızı, taşıyacağımızı tekrarlıyoruz. Bunun “devrimden taviz verme”yi içerdiği ileri sürülebilir. İlk bakışta, yüzeysel değerlendirmede böyle görünse de sonuç kesinlikle böyle değildir. Halkın birliğinin önündeki önemli engellerden birinin ulusların eşitsizliği olduğu bilinir ve bir burjuva sorun olarak ulusal sorunun çözümü halkın birliğini sağlayan, destekleyen bir süreçtir. Ezilen ulusun özgürleşmesi, yani kendi devletini kurma hakkını elde etmesi Kürt halkının devrim sürecinin güçlü bir parçası olması bakımından belirleyicidir. Lenin’in doğru ve açıklayıcı formülasyonuyla bu, defter sayfasının ortasına doğru karşılıklı iki sayfanın iki ucundan gelmeye benzer. Farklı uluslardan halkın birliği bakımından ezen ve ezilen uluslardan halkın iki farklı hareket izlemeleri ama aynı sonuca doğru ilerlemeleri sadece doğal değil, aynı zamanda kaçınılmazdır. Ezilen ulustan halkın ezen ulustan halkla aynı seviyede buluşması onunla aynı haklara sahip olmasıyla mümkündür. Bu da nihayetinde ulusun kendi devletini kurma hakkıyla ilgili eşitsizliğin aşılmasıyla olanaklıdır.

Ulusal hareketle ilişkilerde bu detay her zaman dikkate değerdir. Komünist partisi bu detayı tüm politikalarında önemser. Reformist, tasfiyeci anlayışlarla aramıza yukarıda belirttiğimiz nedenle koyduğumuz mesafe ulusal hareket bakımından esas olarak geçerli değildir. Bu noktada ulusal baskıya tavrımız belirleyici hale gelir. Devrim çizgisinden taviz vermek gibi görünse de bu tavrımızın temelinde halkın birliği için eşitlik şartı vardır. Ulusların hapishanesi olarak tanımlanmış Çarlık Rusyası’nda “kendi devletini kurma hakkı” temelinde saptanmış politikanın Sovyet Halkının Birliği’yle sonuçlanması ve bunun bu politika geçerli olduğu sürece devam etmesi söz konusu eşitlik şartının önemini ve doğruluğunu gösterir…

Ulusal sorun temelindeki örgütlenmelerle ilişkimizdeki istisna dışında düzen partileriyle ortaklaşmaya karşı açık ve net bir tavır içinde olmak egemen sınıflar arasındaki dalaşın tarafı olmakta bir beis görmeyen parti ve örgütlerle de mesafeli olmayı gerektirir. Seçimler sürecinde de faşizme karşı mücadele tam ve güçlü olmak zorundadır. Devrimi faşizmin bütününe karşı mücadele ile savunabileceğimiz, geliştirebileceğimiz unutulmamalıdır. Geçmişte de komünistler bu tutumda oldular, geniş kitlelere bu tutum içinde gittiler, onların yolunu bu tutumla aydınlattılar.

İttifak Güçlerini Doğru Tanımlayalım

Yerel çalışmalarda hem düzen partilerinin hem de bu partilerin iktidar dalaşının parçası olmakta bir beis görmeyenlerin “halktan” insanlarla kurdukları bağlar yanıltıcı sonuçlara neden olabilmektedir. Halktan insanlarla birleşmek, onları desteklemek veya onların desteğini almak yerellerde çok daha somut biçimlerde gerçekleşmektedir. Genel politika bu bakımdan yetersiz, açılımsız, tıkayıcı, dolayısıyla uygulanamaz görünebilmektedir. Bu durumda genel politikanın çerçevesine bağlı kalmak üzere “halktan insanların” ya da halk lehine tutum içinde görünenlerin genel politikayla ilişkisini aydınlatmaya, faşizmle mücadele konusunda bilinçlendirmeye yoğunlaşmak gerekir. “Kazanamayacağımız bir devrim mücadelesi”nin yerine kazanabileceğimiz bir düzen içi muhalefet kavgasını koymak daha baştan halkın geri yanlarına, çözümsüz arayışlarına, yenilgiye mahkûm kendiliğindenliğine boyun eğmek olacağından kendiliğindenlik içindeki devrimci nüveleri açığa çıkaracak zorlamalara başvurmak, bunu yaparken tam tutarlı bir hat izlemek yeğlenmelidir. Kimi, nereye kadar ve ne için desteklediğimiz açık olmalıdır. Her ne ad altında olursa olsun genel politikayı uygulamak konusunda da net olmak gerekir.

Halkın çıkarlarını gerçekleştirmek üzere atacağımız adımlarda bu çıkarların ne olduğu konusunda birleşmiş olmak gerekir. Bu da kimlerle, hangi biçimlerde ve hangi amaçlarda birleştiğimizin önemine işaret eder. Genel politikaya dair açıklamalarda belirgin anlayışlara dikkat çekildi. Örneğin “sosyalist belediyecilik” adı altında sosyalizmle ilgisi olmayan belediye çalışmaları konusunda açık bir tavra sahip olmak gerekir. Sosyalizmin bir sınıf diktatörlüğü olduğu gerçeğini örten, sosyalizmi bir belediye ekonomisi seviyesine indirgeyen yaklaşımlarla ortaklaşmak ya da aynı çatı altında buluşmak ciddi bir problemdir. Yapılacak işin niteliği ortaklığın ya da birliğin tanımını belirlemelidir. Bir tür burjuva kooperatifçilik ve pazarlama olmaktan fazlası olmayan işlerin sosyalizm olarak lanse edilmesinin parçası olmak kendi yolundan, anlayışından, dolayısıyla amacından uzaklaşmanın bir biçimi olur sadece. Bu aynı durum burjuva, küçük burjuva hareketlerin, seküler ve laik yaşam tarzına sahip olanların kendilerini “sosyalist” görmesi bakımından da geçerlidir. Proletarya diktatörlüğünü, zamanı geçmiş ideolojiler dünyasından kalma geçersiz bir yönetim biçimi olarak gördükten sonra içi boşaltılmış insancıllıkla, sınıf çatışmasının sınıf uzlaşmacılığıyla aşılabileceği anlayışıyla, “eşitlik ve özgürlüğü” sınıfların varlığı dışında kavrayıp ileri sürmekle sosyalizmi savunduğunu iddia edenlerle “sosyalistler” çatısı altında bir araya gelmek ya da bu ad altında bir arada görünmek komünistlerin benimseyeceği bir durum değildir. Tam aksine böylesi “birlikleri” yıkmak pahasına tavrımız açık olmak zorundadır. Biz bunların sosyalizm dediklerine sosyalizm demiyoruz! Biz bunların devrim savunuculuğunu karşı devrime eklemlenmek olarak yorumluyoruz. Biz bunların halkın çıkarlarını gerçekleştirme hevesini çoğunlukla kendi dar çıkarlarının peşinde koşma olarak değerlendiriyoruz. Son seçim sürecindeki yalpalamalar, mücadeleyi daraltmalar, seçime kadarki ortaklığı hemen seçim öncesinde ve sonrasında bozmalar bunların sonucuydu. Benzer sonuçların bu seçimde yaşanması gerekmiyor… Küçük ve orta burjuva sınıf çıkarlarıyla hareket eden, reformist ve tasfiyeci anlayışlarla bu tip bir ortaklığın geçici olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Geçicidir dediğimizde devrimin söz konusu anlayışların çıkarlarını da içerdiği gerçeğini reddetmiş olur muyuz? Hayır, bu gerçeği reddetmiyoruz. Demokratik Halk Devrimi küçük ve orta burjuvazinin çıkarlarına uygundur. Burada kast ettiğimiz şey sağlanan ya da sağlanması umulan ortaklığın niteliğinin geçici olmasıdır. Devrim sürecinin belli bir önderlik altında birleşmeyi içereceği ve günümüzde bu önderliğin ancak proletarya ile sağlanabileceği, devrimin ancak sonuna kadar devrimci bu tek sınıfın önderliğinde tamamlanabileceği görüşüne bağlı olarak bu sınıflarla sadece devrim için birleşik cephede sağlam bir ortaklık kurulabileceğini unutmuyoruz. Özellikle orta burjuvazinin kendi dar sınıf çıkarlarını günümüzde güçlü, egemen sınıflarla iş birliğinde gerçekleştirmeye yöneleceği, özel çıkarlarını kendi başına gerçekleştiremeyeceği gerçeği bu sınıfın devrim süreci dışında yalpalayan bir sınıf olarak hareket edeceğini anlatır. Dolayısıyla günümüz koşullarında ve üstelik seçim gibi bir burjuva siyaset oyunu içinde orta burjuvaziyi temsil edenlerle ortaklığın geçici olduğunu bilmek gerekir.

Güven Yaratacak Bir Pratik

Toparlarsak, yerel seçimler için belirlenmiş genel politikanın özel politikalara dönüştürülmesinde yukarıda değindiğimiz temel işleyiş ve ilkelere uygun davranmak, bunlara özen göstermek büyük önemdedir. Amaç birliğinin gerçekleştirilmesi sadece kendi donanımımızın tamamlanması, bütünlüğümüzün korunması bakımından değil, aynı zamanda geniş kesimlere tutarlı ve bütünlüklü bir yaklaşımla gitmenin sağlayacağı güvenle de ilişkisi var. Bunun da önemli olduğunu unutmayalım. Bugün devrim umudunun zayıflamasında, önemli oranda aşınmasında devrimci hareketlerin dağınıklığı, bütünlükten yoksun tutumları, bir araya gelmekteki tutarsızlıkları etkendir. Bunların her birinin özgülümüzde de gerçekleştiği, yaşandığı bir sır değil. Bu gerçekliğe her şeyden önce kendimiz dikkat çektik ve çekmeye devam ediyoruz. Bunlardan sıyrılmanın koşullarını, yöntemlerini ve araçlarını biliyoruz. Marksizm-Leninizm-Maoizm deneyimi bunları içermektedir. Seçim süreci de, başka çalışmalar da bu koşulları, yöntemleri ve araçları kullanacağımız alanlardır. Yerel seçimler için yapacağımız çalışmalarda, kuracağımız ittifaklarda genel politikayı hayata geçirme çabasında olmak yerelin özelliklerini dikkate alarak, kendimiz olmaktan taviz vermeyerek, bununla birlikte geniş ortaklıkları ve güçlü birlikleri, geçici olduklarını ihmal etmeden yaratmakla mümkün olacaktır. Genel politika ile özel politikanın çelişmeli hale geldiği durumlarda özel politikayı elden geçirmek ya da çelişmeli görünümleri açıklayarak ilerlemek de bu süreçteki sorumluluklarımızdandır. Bunun için disiplinli olmak, denetimi elden bırakmamak, gerektiğinde el yordamıyla gerektiğinde sorarak yön bulmak gerekecektir. Her çalışma için geçerli sorunlar ve açmazlar burada da gündeme gelebilir. Bunlardan korkulmamalıdır. Amaç birliğinde gelişmek, bütünlüklü davranmak ve ilke ve anlayışla bağlılık olduktan itibaren tüm sorunlar ve açmazlar çözülebilirdir.