10 Ekim’den Sonra

[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]

Takvim yaprakları 10 Ekim’i gösterdiğinde Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’da toplanmıştı işçiler, emekçiler, gençler ve kadınlar. Ağızlarda “barış”, “adalet”, “ekmek” ve “özgürlük” şiarlarıyla Ankara Garı’nın önünden yürüyordu omuz omuza. O gün tarihte defalarca katliam, baskı ve imha politikalarıyla “terbiye” edilmeye çalışılan halk kitleleri bir kez daha sınavdan geçeceklerdi. Daha 20 Temmuz’da 33 genç toprağa tohum olmuştu Suruç’ta. Memleketin dört bir yanında yankılanmıştı 33 devrimcinin Kobanê düşleri. Bu direniş ve dayanışma kimlerin canını sıkmıştı peki? Kimdi bundan hoşnut olmayan? Elbette yalnızca IŞİD değildi hoşnut olmayan. 10 Ekim Katliamı sonrası kimdi 103 kişinin katledilmesine sevinen? Sorularımızın cevapları bizi katliamın sorumlularına götürecektir. Elbette ki faşist TC devleti bu katliamın baş sorumlusudur.

ON EKİM DEVRİMCİLERE GERÇEĞİ BİR KEZ DAHA KAVRATTI

Mao Zedung’un da dediği gibi “Biz savaşın sona ermesini savunuyoruz, savaş istemiyoruz; ama savaş sadece savaşla sona erdirilebilir ve silahlardan kurtulmak için silahlarımızı kuşanmamız zorunludur.” Tarihte faşizm hiçbir zaman barışı kendi elleriyle vermemiştir. Faşizm kaostan beslenir, kaos faşizmi geliştirir. Komünistlerin görevi kaosu başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen milliyet ve ulusların lehine çevirebilmektir. Barış bizlere altın tepside sunulmayacaktır elbette, ezilenler barışı bedel ödeyerek faşizmin zindanından çıkarmasını bilmelidir. 10 Ekim bizlere bu gerçeği bir kez daha hatırlatırken, girdiği yönetememe krizini savaş ile aşmaya çalışan iktidardan “barış” talebinde bulunmak yanlış olacaktır.

MLM’de “savaş ve barış” olguları daha derinlikli bir tartışma konusudur. Bu meselede şimdilik genel bir anlayış koymakla yetineceğiz. Devlet yapısı gereği kendisine biat etmeyen halklara katliamı bir yöntem olarak bellemiştir, TC’nin tarihi katliamlar tarihidir. Ağrı-Zilan, Dersim 38, Maraş, 1 Mayıs 77, Madımak bu toplu katliamların tarihteki örneklerinden bir kaçıdır. Katliamın yöntemi zamanla değişmiş olsa da amacı ve katliamların hedeflenenleri değişmemiştir. İsyan ruhunu kuşatmaya yok etmeye çalışan katliam politikaları T.Kürdistanı’nda sistematik olarak on yıllar boyu devam etti. Silvan, Sur, Nusaybin ve Cizre’de gelişen öz yönetim direnişlerindeki yıkım ve imha bunun günümüz örnekleridir. Dün Dersim’i bombalayan uçaklar, bugün de bombalarını kullanmaktan geri durmamaktadır. Katliam bu devlete uzak bir kavram değil, bu devletin bir geleneğidir. Ancak başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen cins, milliyet ve ulusların mücadelesi bu geleneği tersine çevirebilecek gücü, içinde barındırır.

Her katliam sonrası korku sokaklara hâkim olmuşken bunu iktidarın katliamlara karşı farklı tavır takınması ve katliamları bahane ederek cadı avına çıkması izledi. Fakat bu av yalnızca belirli bir kesime yönelik oldu. Binlerce devrimci, demokrat, ilerici, yurtsever katliamların ardından gözaltına alındı ya da tutuklandı.

DÜŞENLERİMİZİN MÜCADELELERİNİ ZAFERE TAŞIMAK GÖREVİMİZDİR

Suruç davasında devlet hukukun karşısında durmuş ve davada hiçbir gelişmenin olmaması için yemin etmiş, Ankara Katliamı davasında ise devletin kaçırdığı deliller hâlâ gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. T.Kürdistanı’ndaki katliamlara dair davalar dahi açılmadı aksine T.Kürdistanı’nda yaşananların katliam olduğunu söyleyenler tutuklandı. Devrimci demokratlara yönelik katliamların ortak bir yönü daha var. Bu katliamların hiçbirinde güvenlik önlemi alınmamış, canlı bombalar ellerini kollarını sallayarak halkın içine girmiştir. Devlet her katliam sonrası bunu reddetse de Ankara Katliamının yeni ortaya çıkarılan görüntüleri devleti bir kez daha yalanlamıştı. Evet güvenlik zafiyeti yoktu çünkü katliam devletin katliamıydı ve ona göre başarıya ulaşmıştı! Bizler yaşıyorsak, düşenlerimize bir yaşam borçluyuz ve onların mücadelelerini zafere taşımak gibi bir görevimiz var. Kavgayı kuşanarak düşenlerimizin taşıdığı bayrağı yükseklere çekmek bizim zorunluluğumuzdur. Ankara Katliamı, 103 arkadaşımızın bizlere bıraktığı direniş mirasıdır, bu mirası sahiplenmek ve yarınlara onların kavgasını taşımak sorumluluğumuzdur.