Bir Seçim Aparatı Olarak “Doğu Masası”

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]

Ekonomik krizle birleşerek ilerleyen ve giderek derinleşen siyasal kriz Türk hâkim sınıfları nezdinde kaçınılmaz olarak “seçim sath-ı mâili”ni zorunlu kılıyor. Mevcut kriz işçi ve emekçilere zam, yoksulluk ve derinleşen bir sefaleti dayatırken faşist baskılar egemenler açısından kaçınılmaz bir yönetim biçimi olarak uygulanıyor. Verili siyasal süreç, klikler arası çatışmanın ve karşılıklı hamlelerin arenasına dönüşmüş durumda.

Seçim ve seçim gündemli politik iklimde kuşkusuz Kürt ulusal meselesi önemli bir yer tutuyor. Kürt meselesine yaklaşım ve politikalar seçim gündeminin ana tartışmalarını oluşturuyor. Geçtiğimiz günlerde faşist Millet İttifakı’nın başını çeken CHP’den Gürsel Tekin’in açıklamaları Kürt meselesi ve HDP’ye dair tartışmaları yeniden gündeme taşıdı. Tekin’in “Elbette HDP’ye bakanlık verilebilir, her partiye verilebilir” sözlerine faşist Millet ve Cumhur ittifaklarından itirazlar ve eleştiriler peş peşe geldi. Tekin’in bu çıkışı AKP-MHP faşist blokundan bildik “terör” söylemleriyle Millet İttifakı’na karşı kullanıldı. Millet İttifakı’ndaki faşist koronun başını zamanında Kürt Ulusal Mücadelesinin bastırılmasından sorumlu “İçişler Bakanı” M. Akşener çekiyordu. M. Akşener, “HDP’nin olduğu masada biz olmayız. Bizim olduğumuz masada da HDP olmaz. Bu hassasiyetimiz devam edecek” sözleriyle feveran ederken aynı zamanda Kürt meselesi ve HDP bağlamındaki “kırmızı çizgi”sini de dile getiriyordu. Millet İttifakı’nın milliyetçi kanadının başını çeken İYİP’in açıklamaları niteliğiyle uyum içinde gelişti. İYİP’in aksine CHP çubuğu ittifaka ve onun akdine bükerek mevcut konuyu ele aldı. K. Kılıçdaroğlu HDP’ye bakanlık tartışmasına, “Hayır yok böyle bir şey. Burada önemli olan altı liderin Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili karar alması ve kamuoyuna duyurması. Karar alınırken altı lider oturup karar alacağız. Burada önemli olan altı liderin karar almaları. Ve aldıkları kararları kapı arkasında değil kamuoyu önünde duyurmaları” sözleriyle yanıt verdi. Kılıçdaroğlu’nun mevcut tartışmaya dair sözleri ve yaklaşımı CHP’nin Kürt meselesine dair politikasının kodlarını içermesi bakımından önemliydi.

Kılıçdaroğlu seçim sürecinde önemli bir fay hattını oluşturduğunu bildiği Kürt meselesi ve HDP’ye dair daha temkinli bir dil kullanıyor. “Demokrat amca” imajı ile demokrasi havarisi kesilen Kılıçdaroğlu’nun şüphesiz bu yaklaşımı seçime dair bir hesabı barındırıyor. “Ötekileştirmeyeceğim, helalleşeceğim” düsturuyla hareket eden Kılıçdaroğlu bu “ılımlı” politikasının Kürt halkı nezdinde karşılık bulduğunu biliyor. Faşist düzen partisi CHP, AKP-MHP faşist blokunun karşısında ehven-i şer bir tercih olarak kendisini Kürt halkına sunuyor. Bu bağlamda Kürt meselesinde yeni bir imaj çizmeye dönük politikalar, söylemler kullanılıyor.

CHP ilk olarak Kürt meselesinde çözümün “meşru” adresi olarak HDP’yi göstermiş, Kılıçdaroğlu Demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiği vurgusuyla öne çıkmıştı. Devamında ise “helalleşme” hamlesi ile Kılıçdaroğlu Roboski’ye gitmiş, Urfa’da Şenyaşar ailesini ziyaret etmişti. Kılıçdaroğlu’nun bu politikası ve çalışmaları CHP bünyesindeki “Doğu Masası” tarafından koordine ediliyor. “Doğu Masası” CHP’nin Kürt meselesine yaklaşımını anlamak adına önemli veriler sunuyor. Bu masa “biz Kürt masası değiliz” sözleriyle inkâr etse de esas olarak T. Kürdistanı’na yönelik politikaların belirlendiği ve yönetildiği organ. “Doğu Masası” kendini tanıtırken ilk olarak “Kürt masası değiliz”in uzunca bir izahını yapıyor.  Bu izah esas olarak “Kürt” varlığını inkârda resmî ideolojiye bağlılığı içeriyor.

“Doğu Masası”, “CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu’nun Türkiye genelindeki gezi, konuşma ve izlenimlerini örnek alarak her kesimle ilişki kuruyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu, faaliyetlerimiz konusunda önemli oranda bize inisiyatif vermiştir. Deyim yerindeyse çalışma ve gayretlerimiz hususunda elimizi serbest bırakmıştır. Onun toplumsal helalleşmeye ilişkin söz ve faaliyeti, Irak’taki Kürt yönetimi yetkililerini ziyarete izin vermesi, kendisinin Suruçlu Şenyaşar ailesi ve Roboski ziyaretleri işimizi kolaylaştırmaktadır” ifadeleriyle de açık olarak rolünü ve inisiyatifini ortaya koyuyor. Başta inkâr ettiği “Kürt”ün siyasetlerinin nesnesi olduğunu itiraf ediyor. Faşist bir düzen partisi olarak CHP, bugün her ne kadar “demokratlık” kisvesine bürünse de Kürt meselesindeki yaklaşımından ödün vermiyor. Kürt ulusal kazanımlarını boğmaya dönük işgal tezkerelerine verdiği onaydan, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına değin bir dizi gelişmede CHP tarihsel kodlarıyla hareket etmiştir. “Doğu Masası” da bu temele vurgu yaparak CHP’nin Kürt meselesindeki yaklaşımının altını yeniden çiziyor: “Başta Kürt sorunu olmak üzere, toplumsal sorunlarımız demokrasi temelinde ve TBMM’nin öncülüğünde çözülecek; Türkiye’nin tam bağımsızlığı, demokrasi ve üniter yapısı güçlendirilecektir. Toplumsal barışın kalıcı hale getirilmesi için, tüm terör örgütleri ve yeraltı suç örgütleri ile mücadele ödün vermeksizin sürdürülecektir.”

“Doğu Masası” bağlamında CHP, Kürt meselesinde AKP’den farklı pozisyonda olmadığını göstermiş olsa da mevcut siyasal iklimi kullanarak Kürt halkından oy almanın hesabını yapmaktadır. CHP’nin tarihsel olarak Kürt inkârcısı ve katliamcı niteliğinin silikleştiğini bir Kürt gencinin, “Bu adamlar gelseler bile, yine dinden imandan dem vurup aynı yolsuzluk ve haksızlıkları yaparlar. Bu yüzden Atatürk ve onun getirdiği laiklik ilkesinin önemini daha iyi kavrıyoruz” sözlerinden anlamak mümkün. Politikalarının sahada karşılık bulması CHP’yi oy bağlamında iştahlandırıyor. “Doğu Masası”, “Bölgede yapılan kamuoyu yoklamaları ve anketlere göre Doğu-Güneydoğu’da CHP’ye yönelik bir teveccüh oluştuğu görüldüğünden, partiye olan bu ilgiyi doğru temelde yönetmektir. Bu bölgelerde CHP’nin kazanmasını sağlamak ve milletvekili sayısını artırmaktır” ifadeleriyle esasta seçime ve oya odaklı bir strateji izlendiğini açıkça söylüyor.

Kürt halkının belli kesimlerinde CHP’ye dönük “iyimser” bir beklentinin gelişmesinin salt mevcut siyasal iklime indirgenemeyecek kimi yanları da söz konusudur. Bu noktada Kürt Ulusal Mücadelesinin kimi temsilcilerinin ve HDP’nin belli ifadelerinin de bahse konu imajı güçlendirdiğini söylemek mümkün. Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çıkışına Demirtaş’tan gelen “Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını toplumsal uzlaşma ve ülkemizin iç barışı açısından çok önemsiyor ve yürekten destekliyorum” sözleri ve devamındaki “Geçmiş hatalarımızla samimi, dürüst ve cesur bir şekilde yüzleşip karşılıklı helalleşmeden hiçbir sorunumuzu kalıcı olarak çözemeyiz. Bu nedenle, Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP’nin Genel Başkanı sıfatıyla yapılmış bu açıklama tarihi önemdedir ve mutlaka sahiplenilmesi, desteklenmesi ve güç verilmesi gereken ciddi bir adımdı” ifadeleri faşist CHP’nin tarihsel imajını silikleştirmekle kalmamış bugünkü niteliğini de silikleştirmiştir.

CHP’nin Kürt ulusunu inkârda, tarihsel niteliğinden ödün vermeksizin konumlandığını “Doğu Masası” bağlamında görmek mümkün. Yine Kürt meselesinin çözümüne ilişkin politika esas olarak tek bayrak, tek millet ve tek devlet üzerinden şekillenen üniter yapıyı güçlendirmeye dönüktür. Çeşitli ulus ve inançların katliamları üzerinden yükselen TC’nin kurucu partisinin bugün aynı nitelikte olduğunu tekrar tekrar kitlelere anlatmak “demokrat” görünümlü maskeyi al aşağı etme noktasında önemlidir. “Helalleşme” ve “demokratlık” söylemleriyle kitlelerin manipüle edilerek sisteme yedeklenmesine karşı gerçek anlamda kurtuluşun ancak halkın mücadelesi ile gelişeceğinin propagandasını yapmak ve bu temelde halkı örgütlemek faşist düzen partilerinin hesaplarını boşa düşürecek yegâne yoldur.