Dünden Bugüne İliç

Erzincan İliç’te, Anagold Madencilik’in 2010 yılı Aralık ayından itibaren altın üretimi yaptığı Çöpler Altın Madeni’nde 13 Şubat günü saat 14.30 sıralarında toprak kayması meydana geldi. Resmi rakamlara göre 9 işçi toprak altında kaldı. Her zaman olduğu gibi bu sefer de yaşanan felakette “resmiler” sır saklama sorumluluğunda üstlerine düşeni yapıyorlar. Felaketin geç açıklanması, müdahalenin beceriksiz ve gösteriş odaklı olması bunlardan birkaçıdır. İliç üzerine çok kez yazıldı, haber yapıldı, eylemler gerçekleşti. Fakat ne Anagold vazgeçti altından ne de devlet. İliç’te yaşanan bu felaketi (katliamı!) hem öncesi hem sonrası bakımından değerlendirmemiz gerekiyor.

SÖMÜRGELERDE PARLAYAN “ALTIN” MI?

Anagold Madencilik 2008 yılında Erzincan İliç sınırlarında madencilik taramalarına başladı. ABD merkezli SSR Mining şirketi, Türkiye’de Çalık Holding ortaklığında çalışıyor. Toprak kayması ile gündeme gelen Çalık Holding, ortaklığının yüzde 20 olduğunu duyurdu. Çalık Holding, bu açıklamayı felakette pek de payının olmadığını ima etmek üzere yaptı, sorumluluğunu devlet yetkilileri gibi örtme yoluna gitti. Oysa bu ve benzerleri siyanürle altın arama yönteminin olanaklarını sunmakla, emperyalist tekellerin uşaklığına soyunmuş olmakla esas pay sahipleridir. İma ettikleri sorumsuzluk yalandır. Altın ya da kâr hisselerinin büyüklüğü sorumluluklarının büyüklüğü ile ters orantılıdır! Emperyalizme bağımlılığın bir sonucu olarak özellikle madencilik alanında Türk komprador burjuvazisi sömürücü efendilerinin taşeronluğunu yapmaktadır. Taşeronluk büyük şirketin sorumluluktan kaçmasının bir yolu olarak gelişmiş sistemdir. Oysa burada, devlet eliyle bu sorumluluk bir hiçe dönüştürülmektedir. Emperyalist tekeller taşeron kullanarak sorumsuzlaşmakta, taşeron ise devlet himayesinde sorumsuzlaşmaktadır!

Anagold’un karmaşık geçmişi

Çöpler Altın Madeni’ni şu an Anagold Madencilik işletiyor. Fakat Çöpler’in hikâyesi daha eskiye dayanmaktadır. 1994 yılında MTA’dan (Maden Tetkik Arama) emekli bir mühendisin kurmuş olduğu şirket, Çöpler bölgesinde arama faaliyetleri için izin alıyor. Bundan hemen sonra şirketin bir kısım hisseleri ABD’nin Colorado eyaletinde kurulan Anatolia Minerals Development’a satılıyor. Bundan sonra süreç karmaşıklaşarak ilerliyor. Anatolia Minerals 2001 yılında madende payı olan Rio Tinto (Osmanlı’nın son döneminden itibaren maden alanında imtiyazlı bu şirket 1978’deki kamulaştırmalardan sonra 1990’lardaki özelleştirmelerle yeniden Türkiye’nin maden sahalarında etkin duruma gelmiştir) ile anlaşarak hakları tamamen alıyor ve 2009 yılında, gazetelerden müjde ile duyurulan haberlerle madende inşaat başlıyor. 2010 yılında ise ABD’li Anatolia Minerals ve Avustralyalı Avoca Reources Limited yüzde 50-50 ortalıkla Alacer Gold adı altında birleşiyor. Yine 2010 yılında Alacer Gold ile Çalık Holding Lidya Madencilik’i yüzde 80-yüzde 20 ortaklık ile kuruyorlar. Alacer Gold da 2020 yılında ABD merkezli SSR Mining ile birleşiyor. Tüm bu süreçlerde arka planda Anatolia Minerals ve Avoca Reources Limited’in en büyük hissedarlarından* Rus oligark Vladimir Yorikh’un bulunduğu iddia ediliyor… Emperyalizmin altın madenciliğinin öyküsü bu anlatı da açığa çıkıyor. Yarı sömürge ülkelerdeki atıl(!) topraklar için türlü türlü senaryolar ve kirli ilişkiler kuruluyor.

Çöpler Madencilik gündeme daha ilk geldiğinde ekoloji örgütleri ve meslek odaları siyanürlü altın aranmasına şiddetle karşı çıktı. 2010 yılındaki ayrıştırma faaliyetlerinden bu yana çıkarılan altın miktarı 21,5 ton. Ayrıştırma sonrası “değersiz” atıklar, pasalar ise milyon tona varan büyüklüklere ulaşıyor. Emperyalist şirketler özellikle maden gibi tehlikeli ve ağır işçilik gereken faaliyetler için genellikle yarı sömürge ülkeleri kullanıyor. Emperyalist ülkelerde bu maden arama faaliyetleri ya durdurulmuş ya da çevresel etkileri düşük yollarla faaliyet göstermektedir. Herkesin aşina olduğu üzere Afrika kıtasında elmas ve altın madenciliği faaliyetleri ciddi sömürü içermektedir. Afrika gibi yarı sömürgelerle dolu kıtada doğa tahribatı ağır madencilik faaliyetleriyle yoğun bir şekilde yaşanıyor.

Romanya’da 2000 yılında yaşanan maden kazası buna en yakınımızdan bir örnektir. Avrupa’nın sömürü bahçesi Doğu Avrupa ülkesi Romanya Baia Mare’de sızıntı sonrası nehre karışan siyanür büyük bir doğa felaketine yol açtı. Macaristan ve Sırbistan’a da ulaşan sızıntı Tuna Nehri’nde canlı yaşamını yok etti. Siyanürlü altın madenciliği için nehirler bir zorunluluk. Madenin bulunduğu alanlarda topraklar küçük parçalar haline getiriliyor. Kayaçlardan elden edilen cevher, siyanür kullanılarak içerisindeki az miktardaki altınla ayrıştırılıyor. Bu işlemin ardından siyanürlü atıklar su ile ayrıştırılıyor ve atık havuzunda biriktiriliyor. Bu ayrıştırmada “tank liçi” ve “yığın liçi” modellerinden biri kullanılıyor. Erzincan İliç’te de yığın liçi modeli kullanılıyor. Dev toplama pedleri üzerine serpilmiş devasa yığınlardaki cevher üzerine siyanür solüsyonu püskürtülerek uygulanıyor. İki tip ayrıştırmada da havaya, toprağa ölümcül kimyasallar bırakılıyor. İliç’e dönecek olursak Çöpler Maden Sahası Fırat Nehri’ne kuş uçuşu 300 metre uzaklıkta yer alıyor. Su ile arındırma yöntemi İliç bölgesinin seçilme nedenidir!

Altın, dünya ekonomisinde yani emperyalist mali sermaye için hâlâ önemli bir rezervdir. Ucuza ve zor koşullarda elde edilen altın miktarı bakımından da etkin bir değer ölçüm birimidir. Zenginlerin için gösteriş, ticari faaliyetler için daha fazla metanın elde edilmesi demektir. Bu nedenle çağımızda da altın emperyalist-kapitalist ülkeler vazgeçilmez bir madendir. Altına kavuşmak için yarı sömürge ülkelerin toprakları ise devasa kâr sahasıdır. Türkiye de bu sahalar içerisinde önemli bir yere sahip. Bilinenler üzerinden gidelim: Aldridge Mineral Yozgat’ta, Anagold Erzincan’da, Demir Export Sivas’ta, Galata Madencilik Artvin’de, Gübretaş Madencilik Söğüt’te, Gümüştaş Niğde’de vd. birçok madencilikler altın madeni üzerinde çalışıyor. Geneli emperyalist şirketlere ait, bir kısmı da emperyalistlerin taşeronluğunu yapan komprador burjuvaziye ait. Türkiye’de Anagold ve Alamos Gold şirketleri çok daha fazla gündem oldu. Biri İliç’te, diğeri Kaz Dağları’nda. Buradaki faaliyetler halkın, ekoloji örgütlerinin, meslek odalarının ve geniş kitlelerin tepkisine rağmen TC tarafından korundu, aklandı ve böylece bu şirketler faaliyetlerine devam etti. İliç, maden katliamıyla daha fazla gündemimizde fakat görünen köy de kılavuz istemiyor: bu felaket bir son değil!

EMPERYALİZME PEŞKEŞ, HALKA FELAKET

Emperyalizmin altın gibi ağır madencilik sömürüsünde neden yarı sömürge ülkeleri tercih ettiğini kabaca anlatmış olduk. Peki bu ülkelerde devletler, riskler barından bu işletmeciliğe neden izin veriyor? Bunu en genel yorum içerisinde değerlendirelim.

Yarı sömürge ülkelerde devletin bu sömürü ile olan ilişkisi şirketlere kol kanat germe şeklindedir. Bu devletler her açıdan emperyalizme bağlıdır ve bu bağlılık bürokrasinin en üstünden en altına kadar ferah bir yolda ilerler. Kaz Dağları’nda Alamos Gold’un maden sahası faşizmin silahlı bekçileriyle korunmaktaydı. Yargı, halkın “hayır” talebini umursamayarak maden sahasını kullanıma açarken gayet rahattır. Bir mahkeme olmasa da müdahale uygun mahkeme kurulup istenen sonuç her koşulda alınır. Yine İliç için süreç sorunsuz yaşandı. Çöpler maden sahasının kapasite artışı ve ek tesis projeleri için “ÇED Olumlu” kararı verildi. O dönem bu karara imza atan bakan bugün AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye adayı: Murat Kurum. TMMOB o dönem “ÇED Olumlu” kararının iptali için dava açmış fakat davanın reddine karar verilmişti. TMMOB’un iptal için sunduğu gerekçelerde “bölgenin depremsellik ve heyelan açısından tehlikeler içerdiği” bilgisi de var. İstanbul Belediyesi adayı Kurum şimdilerde deprem riskini diline dolamış oy talep etmektedir! 2022 yılında İliç’te ise henüz yargı süreci devam ederken siyanürlü solüsyon, sızdırmazlık alanının dışına taşarak çevresel tahribata neden olmuştu!

2022 yılında yaşanan bu sızma olayını bölge halkı fark etmiş, Fırat Nehri’ne karıştığı tahmin edilen siyanür için kamuoyu ancak bu felaketi kendine dert edinen kişilerce uyarılmıştı. Bu felaketin üzerinden 5 gün geçtikten sonra şirkete önce sadece para cezası uygulanmış, tepkiler büyüyünce de faaliyetlerini durdurma kararı verilmişti. Bu kararın sözde olduğu bir süre sonra anlaşıldı çünkü şirket bir şey olmamış gibi, durdurma kararını kaldırtarak faaliyetlerine devam etti. “Çevrenin taksirle kirletilmesi sonucu toprakta, suda, havada kalıcı etki bırakması” suçundan soruşturma yürütülmüş ve taksirle işlenen suç bakımından yapılan ödeme nedeniyle soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmişti.

2022 yılında yaşanan bu durum malumun ilanı değil de nedir! Kanunlar ve yasalar emperyalistlerin lehine işleme devam ediyor. Göstermelik cezalar, geniş kitlelerin öfkesini yatıştırıcı hamlelerle toplumsal öfke köreltiliyor. Ve günün sonunda aklanan emperyalistler oluyor! Bu tanıdık senaryo ülkemizdeki bilindiktir. Fabrikalardan madenlere yoksulların hakkı yok sayılıyor. Yeri gelmişken pek kısa rolü nedeniyle, vasfı tartışılır Binali’ye de değinmeden geçmeyelim! Maden kazasının ardından bölgeye giden ilk isimlerden biri vasıfsız Binali’ydi. Niçin? Erzincanlı olması bunun için yeterli midir? Türkiye koşullarında olduğumuzdan: Evet(!) Binali Yıldırım açıklamasında şöyle diyor: “Ayrıştırma yapılan kimyasal ayrı bir yerde depolanıyor. Orada herhangi bir şey yok, ne heyelan ne de başka bir hareket. Kayan yer açık kazının yapıldığı yerden çıkarılan ve madenin ayrıştıktan sonra yığılan toprak kayıyor. Bu toprakta olmadığı düşünülüyor ama ‘ola ki zehirleyici bir madde olabilir’ diye, binde bir ihtimal bile olsa arkadaşlar membranla tedbir alıyor.” Bilim insanlarının kaza sonrası neredeyse her yerde “siyanür tehlikesi var” açıklamalarına karşım Binali Yıldırım “membranlı önlemi” açıklıyor. Fakat kayıp işçileri arayan arama kurtarma ekiplerinin ilk anda basit bir maske ve çıplak elle toprak kazdığını gördük. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

Devam edelim, vasıfsız Binali yetinmedi utanmadan köylüleri de suçladı. Köylülere “algı operasyonu yapıyorsunuz” diye çıkıştı, Anagold’u savundu. “İliç eski İliç değil. Erzincan’dan da daha ileriye gitti, gurur duyuyoruz. Her türlü tedbir alınıyor, denetlemeler yapılıyor. Bu konuda hemşerilerimizin her söylenene kulak asmamalarını ben özellikle rica ediyorum. Dünyada altın madeni sadece orada yapılmıyor. Tabii ki çevre bizim için önemli ama bunu algı operasyonuyla kaynakları harekete geçirmemizi geciktirmek, engellemek… Bu da başka bir oyun. Buna da dikkat etmemiz lazım. Avrupalılar yıllarca bu yanlışı yaptılar sıra bizim kaynaklarımıza gelince böyle propagandalar maalesef oluyor.” Vasıfsız Binali, Erzincanlı kimliği ile bölge halkına söz söyleme hakkını buluyor! Sebebi ise kendi yararı, uşaklık payı. İşçilerin ağır çalışma koşulları ve sürekli tehdit altında olması ise hiç önemli değil. Daha fazla altın için işçi yaşamları hiçe sayılırken vasıfsız Binali istihdam ile övünüyor. Bu bilindik bir uşaklık söylemidir. Efendinin lütfuna söz ettirilmemektedir. Ne de olsa onun gözünde Erzincan’ın kaderi altın madenine bağlıdır!

İstihdam, kalkınma gibi ekonomi terimleriyle övülen madencilik sanki tüm bölge halkının yararınaymış gibi bir düşünce propaganda ediliyor. Ancak yaratmış olduğu tahribat ve bölge halkının şirketin varlığı ile bağlanmış geleceği düşünüldüğünde övülen yoğun sömürüden başkası değildir. Emperyalist şirketler için Türkiye’nin nasıl güllük-gülistanlık olduğunu şuradan görebiliriz: Anagold Madencilik’in 7,2 milyon dolarlık vergi borcu 2023 yılında silindi. Yanı sıra şirketin 9 aylık kârı 322,8 milyon dolar. 2020 yılından bu yana ise yaklaşık 1,5 milyar dolar gelir ve 334,6 milyon dolar kâr elde etti. Şirketin 2014 yılına kadar CEO’su olan Jan Castro hakkında şunlar söyleniyor: “Alacer’ın hissedarları adına, Jan’a hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Çöpler projesini bir keşif girişiminden çıkarıp önümüzdeki 20 yıl boyunca yüksek marjlı onslar sağlayacak dünyanın en düşük maliyetli altın madenlerinden birine getirdi.”

BÖL, PARÇALA VE YÖNET

Böl, parçala ve yönet! Sık duyduğumuz bir söylem. Emperyalizmin dünya halklarını yönetmek için kullandığı yöntemlerden biridir bu. Ezilenlerin, yoksulların birliğinin parçalanması emperyalizmin egemenliğini kolaylaştırır. Sömürge faaliyetlerinin neredeyse hepsinde bu yöntem kullanılır. Uşakları da her durumda çekinmeden bu yönteme başvurur. Emperyalizm tarafından işçi ve köylülerin birliği yıkıcıdır ve tehlikelidir. Erzincan İliç’te de bu yöntem kullanılmıştır. Anagold Madencilik, altın madenine karşı tepki gösterilmemesi ve dava açılmaması için köylüler arasındaki birliği bozmayı ilk amaçlarından biri haline getirmiştir. Şirket, altın madenciliği yapacağı Çöpler’e 8,9 km uzaklıkta bulunan Sabırlı köyü sakinlerine 130 bin lira yardımda bulundu! Bu yardım Sabırlı köylülerinin şirkete dava açmaması için aldığı bir önlemdi(!) Elbette yardım bölgesel yardımlaşma ve dayanışma adı altında yapıldı! Köylülere, o dönem 40 bin TL yakacak, 50 bin TL hayvancılık desteği ve 40 bin TL yem desteği verildi. “Neden köylüler o yardımı aldı?” sorusu sorulabilir. Tarım ve hayvancılığın tasfiye edildiği, toprakların emperyalistlere peşkeş çekildiği, köylülerin tarım ve hayvancılık yapma koşullarının ortadan kaldırıldığı bir koşulda elbette ki bu tarz “yardımlar” köylü için, üstelik de örgütsüz ve bilinçsizse nefes yerinedir. Köylülerin o günden bugün yaşanacakları görmesi zordur. Görse de nefes almak onun ilk tercihi olur… Başta da belirttiğimiz gibi böl, parçala ve yönet temel prensibi uygulanmıştır. Köylülerin birliğini bölüp, parçalamak ve daha fazla kârlılık için bu “küçük yardımlar” ile bölge halkının gözü boyanmaktır.

Maden sahasının açılmasıyla geçim derdi yaşayan köylüler buralarda istihdam da ediliyorlar. Tehlikeli bir maden sahasında ödenen ücretlerin görece fazla oluşu da bu yöndeki eğilimi güçlendiriyor. Köylülerin tarım ve hayvancılıktan elde edecekleri kazanç maden sahasına kıyasla daha az olduğu için işçi olarak alımlar başlıyor. Bu da bölge halkını maden sahanlarına bağımlı kılıyor. Zaten siyanür ile ayrıştırmadan kaynaklı devasa bir alana saha kuran şirket tarım ve hayvancılık koşullarını da yok ediyor. Maden Mühendisi ve İş Güvenliği Uzmanı Aytekin Taşdemir bu durumu şöyle açıklıyor: “Anagold madenindeki asıl hikâye işçilerin sadece günü belli olmayan ölüme sürülmesi. Bu madenin kapanmasını isteyecek işçi bulamazsınız. İşçiler göbekten bu firmaya bağlı artık. Tarımı bitirdiler, hayvancılığı bitirdiler, işçileri kendilerine bağladılar. Bu madende İliç’ten tüm çevre köylerden işçiler çalışıyor. O yörede insanların bir şekilde Anagold Madencilik ile bağı var. İşçilerin servisle madene gelmesi gerekiyor mesela. Minibüs aldırıyor, bu işi de oradaki köylülere yaptırıyor. Köylerde kooperatif kuruyor, tek alıcı olarak kendine bağlıyor. İşçileri de bu yolla kendine bağlayan madenin bu yörede olmasına itiraz edemeyecek, kaybettiklerine bakamayacak hale getiriyor.” Taşdemir köylülerin maden sahası öncesindeki birliğinin bozulmasının ardından şirkete olan bağımlılığın nasıl ilerlediğini açıklamaktadır.

SÖMÜRÜYE KARŞI BİRLİK

13 Şubat tarihinde yaşanan göçük sonucunda 9 işçi siyanür yüklü toprağın altında kaldı. İliç’te yaşanan maden katliamı bugün için sadece bir örnektir. Siyanür sızıntısının olup olmadığı ise şu an bilinmiyor. Hemen yanı başındaki Fırat Nehri’ne karışacak olan tehlikeli kimyasallardan binlerce kişi etkilenebilir. Bölge halkı için ise tehlike çoktan oluşmuş durumda. Emperyalizmin kirli emelleri, kâr hırsı bugün halkın büyük bir kesimi için tekrar teşhir olmuştur. Sömürücü sistem daha fazla kâr için yer üstünü ve yer altını yok ediyor. Yargı, bürokrasi vd. her şey emperyalistler için muazzam bir şekilde işliyor. Anagold Madencilik, Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bilirkişi raporunda “tali kusurlu” sayıldı. Şirket, alt şirketleri yeterince denetim ve gözetime tabi tutmadığı için tali kusurlu sayıldı. Yani bugün için devam kararı verildi! Yarın ne getirir bilmiyoruz ama Anagold gibi birçok şirketin varlığını sürdürdüğünü biliyoruz. Bugün bu sahalarda işçi ücretleri “yüksek” görünse de gerçek böyle değil. İşçi şirkete bağımlı kılınarak tüm yaşamıyla varlığını teslim ediyor. Özellikle sömürülen sınıfların birliği bu yüzden parçalanıyor. İliç için yaşanan ülkenin birçok yerinde, herhangi bir sektörde yaşanacaklar için bir haberdir. Bölge halkında başlayan ve sömürülen tüm kesimleri ilgilendiren bu saldırılara karşı halkın devrimci birliği bir zorunluluktur. Bu gerçek, emperyalistlerin ve uşaklarının zorba birliğine karşı örgütlü mücadelemizi yükseltmek için uygulanması gereken bir görevdir.

*Bahadır Özgür-“İliç’teki madenden bir de oligark çıktı”, Duvar.