Erkek Egemenliğe Feda Olmayalım

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]

Kadına birçok sıfat takılır. Kadın bazen fedakâr, garip, toparlayıcı iken bazen de gözü açık, dağıtıcı, feleğin çemberinden geçmiş olarak görülür. Kim garip, kim gözü açık? Elbette yanıt aradığımız soru bu değil! Bu soruya verilen yanıtlar erkek egemen anlayışın ürünü olacaktır. Kadınları evli-bekâr, çalışan-çalışmayan, okuyan-okumayandan saç rengine kadar her türlü özelliğini “dikkate alarak” değerlendirenler buna cevap verebilir.

Kadının değersiz görülmesi onun üzerinde tam tahakküm kurma özgürlüğü tanımasının ön koşulunu oluşturuyor. Böylece tahakküm altında tutulan kadının ikincil cins konumu pekişiyor. İkincil olmanın bazı bedelleri var: Erkek senin hayatında inisiyatif sahibi iken sen kendi hayatında inisiyatif sahibi olamıyorsun, kendinden önce düşünmen gereken kişi/kişiler var, yedek iş gücüsün, fikirlerin dikkate alınmıyor…

Kadının canı, emeği, bedeni değersiz görülüyor. Ev işleri, annelik, eşlik, üretim ilişkilerindeki konumu nedeniyle kadının bunu fark etmesi mümkün değildir. Kadın yoğun emek harcayan bu işlere yoğunlaştıkça anlama ve kavrama yetisi bozuluyor, birçok yeteneğini kaybediyor. Üretime dayanan kendiliğinden bilinç bu anlamıyla kadında -eğer işçi, emekçi değilse- oluşmuyor. Bu düzen toplumsal kurtuluş fikrinden uzaklaşan kadını bencilliğe, bireyselliğe itmektedir. Kadın yalnızca kendi evi, ailesiyle ilgili olmayı yeğler durumda kalıyor. Zaten böyle olmazsa “kötü kadın” sıfatına layık görülüyor! Egemenlerin kadını eve, anneliğe iten birçok politik hamlesi ezilen, sömürülen sınıf bilinçsiz kadınları artırmak içindir.

AİLENİN “FEDAİSİ” KADIN

Bu yıl 350 kadın katledildi. Birçoğu eşleri, eski eşleri ya da tanıdıkları tarafından katledildi. “Aile içinde yaşanan aile içinde kalır” tembihiyle yaşadıkları sorunları dillendirmeyen kadınlardan uzaklaştırma kararı olmasına rağmen katili evine kadar girebilen kadınlara… Toplumsal düzen, erkek egemen devlet ve organları kadınlara kendilerini korumayı değil, ailelerini korumayı öğretmeye devam ettikçe de kadın cinayetleri normalleşmeye devam edecek.

Evde yeteri kadar yemek yoksa az yiyen, kalan yemek varsa da çöpe gideceğine kadının yediği ve hatta feodalizmin daha etkili olduğu bölgelerde masaya oturamayacak kadar toplamın dışında bir konum. Bu mu fedakârlık? Evet, bu fedakârca bir davranış biçimi. Ancak kadının bilinçli yaptığı düşünülen fedakârlık öğretilen/öğrenilen bir davranış biçimidir. Kadınlar bunları toplumsal yapının ihtiyacı olarak öğrenir, kavrar ve yapar. Aile bireylerinin bakımı, ev işlerinin yüklenilmesi gibi onlarca örnek sıralayabiliriz. Hepsi kadının omuzlarındadır. TÜİK’in 2023 Mart ayında yayımladığı verilere göre kadınlar yüzde 94,4 ile çocuk bakımı, yüzde 85,6 ile çamaşır ve bulaşık yıkama (makineyle bile olsa), yüzde 85,4 ile yemek yapma ve evin günlük toplanması ve temizlenmesi işlerini üstlendi. Erkekler ise faturaları ödedi.

AİLEYİ KALKINDIRMA HAMLESİ

Sigortasız çalışan ev emekçisi kadınlar ya da çalışmayan, aileye bakmakla yükümlü kadınlara AKP son seçimde emeklilik vadetti, vaat bile “müjde” diye pazarlandı! Böylelikle kadınlara 15 yıl sigortalılık süresi ve 3 bin 600 gün prim ödemesi tamamlandığı takdirde emeklilik hakkı tanınacak. Tasarı henüz meclisten geçmedi ama üzerinde çok fazla konuşulduğu için değineceğiz: Aile Koruma Kalkındırma Programı kapsamında yapılan bu öneri ile kadınlar her ay sigortalarını yatıracak ve bu da devlet desteği dışında 2 bin liraya yakın bir para anlamına geliyor ki bu miktar her yıl artacak. Ayrıca kadın anne olursa ve ne kadar çok çocuk doğurursa o kadar erken emekli olacak. Peki kadın emekli olunca ne olacak? En düşük emekli maaşını alacak. Peki ev işlerini yapmayı mı bırakacak? Mantıken ev işlerinden muaf tutulması gerekir. Ayrıca bir kadın çalışmıyorsa 2 bin liralık ödemeyi nasıl yapacak? Eşinin maaşından mı karşılayacak, güvencesiz çalışmak zorunda mı kalacak? Burada görünen emeğin ücretlendirilmesi denklemindeki absürtlüğü çözmek mümkün değil. Amaç aile yapısını korumak, kadınları üretmeye değil “üremeye” sevk etmek, erkeğe olan ekonomik bağımlılığını en az 15 yıl sağlama almak. Yani kadın değerli değil, aile değerli!

“ERKEK SEL, KADIN GÖL”

“Erkek sel, kadın göl” atasözü toplumumuzda ev ekonomisine bakıştaki hâkim anlayışı ele vermektedir. Ev ekonomisinde erkek para kazanan, kadın ise tasarruf yapan olarak nitelenmektedir. Bu nedenle krizi ve yoksulluğu kadınlar çok daha ağır hissetmektedir. Evde ortak ekonomiye bağlı olan kadın ve erkeğin bu ortaklıktan doğan sorunları çözme biçimleri de dikkate alınması gereken noktalardan biri. Ekonomik güvencesi olmayan kadın gizlice çalışarak ya da “harçlıklarından” artırarak bir “güvence” oluşturmak istiyor. Tabii ki çoğu zaman o güvence yine çocuğa ya da evin ihtiyaçlarına harcanıyor. Yine yoksulluk çeken ailelerde çalışmasına izin verilmeyen kadın gizlice ev, merdiven temizliğine giderken bunu gizli yapmayan kadının parası eve “ek gelir” oluyor.

Kadın bir fabrikada, atölyede, memuriyette çalıştığında da birçok sorunla karşı karşıya kalabiliyor. Öncelik sırasına göre ucuz iş gücü olma, işten atma saldırılarında ilk gözden çıkarılacak işçi olarak değerlendirilme, mobbing ve bu mobbingin cinsiyetçi biçimleri, hamile veya çocuğu olan kadınların iş bulamaması gibi birçok sorun vardır. Bunların temelinde ülkemizde kapitalist üretim tarzının gelişmemiş olmasından da kaynaklanan geniş örgütsüzlük, dağınıklık, işçi bilincinin zayıflığı, feodal ilişkilere dayanan çalışma şartları yatmaktadır. “Eşit işe eşit ücret” henüz kazanılmamıştır, kreş hakkı, güvenceli ve sigortalı çalıştırma hâlâ küçük ölçekli iş yerlerinde uygulanmamaktadır. Yani kadın ve erkeğin aynı oranda üretime katılması için koşullar uygun değildir.

Biz ise kadınların üretim alanlarına çekilmesi mücadelesini temel alan bir rotayı benimsemek görüşündeyiz. Bu bağlamda kadınların ekonomik olarak aileye ve erkeğe bağımlı konumuna son verme amacıyla çalışma hakkı mücadelesine ağırlık verilmesi gerekmektedir. Evet koşullar uygun değildir ama koşullar için mücadele edecek, sorunların üstüne gidecek olan da biziz. Değersiz görülen hayatlarımızı, emeğimizi, bedenimizi bu sömürü düzenine feda etmeyelim.