Kalkınamayanların “Yol” Projeleri

Türkiye’de, “yeni” bir yol projesi ile yine kalkınmanın eşiğinde olunduğuna dair yoğun bir propaganda yapılmakta. Daha önce Çin merkezli “bir kuşak bir yol” projesinde bir geçiş üssü olarak büyük avantajlar kazanacağı iddia edilen TC bugün de bu projenin önünü kesmek amacı içeren “kalkınma yolu projesi” ile gene “geçiş üssü” işlevi ile büyük avantajlar elde edileceği iddiasındadır. Bu iki “büyük kalkınma iddiası”nın çürük özelliği kalkınmayı bir dış harekete bağlamasıdır. Ülkenin dinamiklerine dayanan bir kalkınma modeline tamamen yabancı olan yönetici tayfa “asalak” bir karakter taşıdığını her kalkınma iddiasında gözler önüne seriyor!

Kalkınma için gerçek olanaklara, iç dinamiklere dayanmaktan tamamen yoksun bu asalak yönetici tayfanın böyle bir amaç taşımadığını da kesinlikle bilmek gerekir. Kalkınma adı altında hem TC hem Irak yönetimleri efendilerinin kendilerinden istediği hizmeti görmek amacındalar. Özel olarak Avrupa’nın, genel olarak Batı emperyalizminin Hindistan ve çevresindeki yoğun hammadde kaynaklarına ve ucuz iş gücüne ihtiyacı yeni değil. Çin emperyalizminin sağladığı büyük gelişme buradaki Batı yatırımlarının Hindistan ve çevresine taşınmasına yol açtığından beri çeşitli “ticaret yolları” için projeler geliştirilmektedir. Irak’la TC arasında gündeme gelen ve Katar ve BAE’nin de desteklediği, Ürdün’ün de desteğinin aranmaya devam ettiği Kalkınma Yolu Projesi de bunların bir parçasıdır. Henüz yolun başında olunduğunu görmek gerekiyor. Orta Doğu’daki neredeyse her gelişmenin, olayın bu arayışla bir ilgisi bulunmaktadır. Tüm gelişmeler bu süreci ilerlettiği gibi bu süreci zaafa da uğrattığı derecede emperyalist efendileri ilgilendirmektedir. Dahası Orta Doğu’daki genel karmaşa emperyalizmin genel kontrolünün hiç de sanıldığı veya öğretilmek istendiği gibi kusursuz olmadığını göstermektedir.

Öncelikle “imzalandığı” söylenen anlaşma “nihai” bir anlaşma değil. İmzalar anlaşmanın hazırlığını ya da projenin belli bir kısmının hazırlığını içermektedir. Fon sağlamak da bu hazırlığa dahildir.

Gündeme gelen “yeni” projenin esas dinamiği “bir kuşak bir yol projesi”yle bölgedeki nüfuzu artan ve bu nüfuzu artırma eğilimi güçlenen Çin’in etkisini daraltmaktır. Bu projenin arkasında İngiltere ve ABD gibi güçlü emperyalist devletler bulunuyor. Bu devletler için söz konusu güzergâh ilk kez akla gelmiyor tabii ki. Bölge petrolünün, doğal gazının Avrupa’ya taşınmasında bu yol akla ilk gelen yoldur. Avrupa ile kara bağlantısı bakımından bu bölgenin akla gelmemesi zaten mümkün değil ve kara taşımacılığının zaman ve maliyet bakımından daha avantajlı olduğu da bilinir. Buna karşın alt yapı harcamalarının yüksekliği ve güvenlik problemleri, ülkelerin farklı ve çatışan çıkarları bunu baştan olanaksız kılmıştır. Bugün de aynı problemler devam etmektedir. İngiltere ve ABD için bu proje tek proje de değildir. Hem Suriye’deki gelişmeler hem de Gazze’de devam eden soykırımcı süreç aynı amacı güden başka projelerin ürünüdür. Gazze’nin “insansızlaştırılması” politikası bu bölgenin Akdeniz’le ilişkisini Hindistan’dan Avrupa’ya ticaret yolunun bir parçası olarak değerlendirilmek istenmesinin bir ürünüdür. Bu ticaret yolunun kontrol altında alınamayan en çetin bölümü Orta Doğu bölümü olarak durmaktadır.

Aksa Tufanı’nın bölgedeki dengeleri ciddi derecede etkilediğini uzun zamandır görüyoruz. İş birlikçi Arap devletlerinin İsrail ile ilişkilerinin “normalleştirilmesi” politikası Orta Doğu’daki kimi esaslı problemlerin konu ettiğimiz projelere engel olmaktan çıkarılmasını amaçlamaktadır. Aksa Tufanı bu normalleştirme politikasına ciddi bir darbe vurdu. Aksa Tufanı bir taraftan bu politikayı olumsuz etkilemişken diğer taraftan Gazze’nin insansızlaştırılması amacına vesile edilerek “olumlu” bir etki yapmış görünmektedir. Kimileri “komplo teorisi” ile Gazze’nin insansızlaştırılması politikasının “önünü açtığı” iddiasıyla Aksa Tufanı’nı emperyalizme mal ettiler. Oysa bu bir sonuç ve henüz başarılmış da değildir. Gazze henüz Filistin’dir ve buna son verecek bir güç dengesi de oluşmamıştır. Aksa Tufanı’nın neden olduğu asıl gerçeklik İsrail devletinin bölge halkında olduğu gibi bir Orta Doğu devleti olarak bölge devletlerinde de kabul görmemesidir. ABD merkezli olarak bölgeye dayatılan İsrail devleti Aksa Tufanı ile itelenmiştir.

Suudilerle görüşen ABD ısrarla İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi rotasına geri dönülmesini istiyor. Netanyahu’nın her koşulda saldırıya uğrayacağını iddia ettiği Refah’a saldırıyı önlediği imajı çizen Biden’ın Suudiler özgülünde İsrail ile normalleşmeyi zorlaması Arap halkının ikna edilmesini içeren bir sürecin izlendiğine işaret etmektedir.

Trump döneminde başlatılan Abraham Planı’nı Biden daha geniş bir çerçeveye kavuşturarak devam ettirmektedir. Trump döneminde Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesini baltalamak, önlemek için çizilen strateji yeni eklemelerle daha kapsamlı hale getirilmektedir. Çünkü Orta Doğu’nun özgün karmaşası Hindistan’dan Avrupa’ya ticaret yolunun açılmasını engelleyecek kadar sorunludur.  Gazze sürecinin bunu durdurduğu açıktır. Refah tehdidinin de tıkanan süreci açmak amacı güttüğü söylenebilir.

Irak ile imzalanan Kalkınma Yolu projesinin kimi anlaşmalarına ve anlaşma yolundaki “komite oluşumlarına” Ürdün’ün henüz destek vermemesi Gazze süreci ile bağlantılıdır. Ürdün’de yaşamakta olan hatırı sayılır bir Filistinli nüfusu olduğu gerçeği Gazze ve Refah olaylarının bu ülke için taşıdığı önemi anlamamızı sağlar. Özellikle Refah’a dönük olası saldırı Ürdün’deki iç dengeleri sarsacak kadar önemlidir. İsrail Filistinliler için Filistin dışında yerleri adres göstermekte. İsrail sorununun iki devletli çözümle sonlandırılması olasılığı artık dile gelmez olmuştur. Ürdün için bu durum devletin beka sorununa işaret eder. İran’ın İsrail’e yoğun roket saldırısında Ürdün’ün İsrail’e “şemsiye” olmasının nedeni de bu durumdu.

Türkiye’de iktidar yanlıları ve devlete biat edenlerce Kalkınma Yolu projesi etrafında oluşturulan efsanenin bir süre önce Çin’in bir kuşak bir yol projesi etrafından da oluşturulduğu hatırlanmalıdır. Bir Kuşak Bir Yol projesi için de anlaşmalara imzalar atıldı. Bu anlaşmalarda bugünkü projenin de önemli parçalarından biri olan Fav limanı gene büyük önemdeydi. O projede Orta Doğu özgülünde esaslı bir gelişme olmadı. Emperyalistler arası çelişkilerin bundaki rolü tartışmaya değmezdir. Bu süreçlerin önündeki engeller özel olarak Orta Doğu özgülünde çok gelişkindir. Çünkü bu bölge emperyalizmin ve feodalizmin hâkimiyeti altında halklar üzerinde tam bir zorbalıkla yönetilmektedir. Eski çağa ait her türden gericilik bu bölgede birer hortlak gibi gün yüzüne çıkabilmektedir. IŞİD bir tesadüf değildi. Aşiretler, cemaatler benzerlerini üretecek dinamiklere sahiptir. Aşırı yoksullukla birleşen feodal karakter her türden gericiliğin de kaynağıdır. Emperyalistler arası çelişkilerin yoğunluğuna paralel olarak bu kaynak canlanabilir ve her türden projenin yarı yolda kalmasına sebep olabilir.

Kalkınma Yolu projesinin gerçekleşmesi bu koşullarda mümkün değil. Dünya ekonomisi de siyasi gelişmeler de bu türden projeleri destekler durumda değil. TC Irak Kürdistanı’na yönelik saldırı politikalarının önünü açmak için hareket etmektedir. Kalkınma Yolu projesini de bunun bir parçası olarak kullanmaktadır. Kuşkusuz Irak’ın bütün olarak bu türden projelere, ticari ilişkilere ihtiyacı var. Hakeza Avrupa da bu projenin gerçekleşmesinden yana olacaktır. Ne var ki koşullar ve Orta Doğu’daki çeşitli çelişkilerin yoğunluğu engelleyici faktörlerdir. Bu nedenle Kalkınma Yolu projesi için sadece temenni düzeyindeki anlaşma metinleri imzalandı. Oluşturulan komitelere projenin ayrıntılandırılması için verilen görevlerin de TBMM’deki komisyonların görevlendirilmesini akla getirmektedir. Esas olan TC’nin heveslendiği bombardıman ve genel saldırı için onay alıp almadığıdır. Tüm veriler TC’ye onay verilmediği yönündedir. Henüz tek dayanağı olan KDP’nin desteği ile sınırlı operasyonlarla yetineceği ve gerilla direnişi karşısında yine çaresiz kalacağı söylenmelidir. Bununla birlikte saldırıya karşı direnişi destekleyen tutumun önemi her zamankinden fazladır. Kalkınma Yolu ile aldatılmaya karşı direnişin ve mücadelenin bayrağını dalgalandırmak önemli görevlerimizden biri olmaya devam etmektedir.