[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Faşist diktatörlüğün Kürt ulusal mücadelesine ve kazanımlarına dönük saldırılarını yoğunlaştırdığı bir süreçten geçiyoruz. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” tezleriyle kodlanan TC devleti, buna uygun olarak Kürt ulusal mücadelesini ezmek amaçlı politikalarını en son Irak Kürdistanı’nda bulunan Zap, Avaşin ve Metina’dan Rojava’ya uzanan genişçe bir coğrafyada aralıksız sürdürüyor.
Bu saldırılarda TC’nin yanında yer alması nedeniyle KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) eleştirilerin ve tartışmaların odağında. KDP’nin bu iş birlikçi pozisyonu, birçok anlayışın değerlendirilmesine tabi tutuldu ve bunun “ihanetçi” bir rol olduğu konusunda genel bir mutabakat var. Biz de KDP-TC iş birliğini ele alarak onun “ulusal ihanet”te demirlediğine; ancak sınıfsal olarak da niteliğine uygun bir politika izlediğine vurgu yapmıştık. Ulusal nitelikteki hareketlerin çağımızda sıklıkla düştükleri bu ulusal ihanetçi tutum onların emperyalizmle, dolayısıyla kapitalizmle olan bağlarının bir ürünüdür. Kuşkusuz bu bağlar kopartılabilirdir; bu bağı kopartacak güç proletaryanın elindedir. Buradaki ayrım noktamızı belirleyen öz sınıfsal bakış açımızdır.
KDP’nin iş birlikçi politikalarına dair PKK nezdinde gerek yazınsal gerekse de sözlü değerlendirmeler yapılıyor. Bu değerlendirmelerde genel olarak “ihanet” vurgusu da yapılarak TC ile kurduğu ilişki nedeniyle KDP’nin ulusal temsiliyetinin sorgulandığı kimi belirlemeler öne çıkıyor. Yazımızda esas olarak bu belirlemelerin sorunlu yanlarını dikkat çekerken konuya dair yaklaşımımızı da ortaya koyacağız.
Söz konusu değerlendirmelerden en kapsamlı olanı Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin yayın organı olan lekolin.org’da yayımlandı. Üç yazı dizisi biçiminde Dijwar Sason imzasıyla yayımlanan bu değerlendirmede KDP’nin TC ile iş birliği irdelenirken meseleyle çok sorunlu bir noktadan ilişki kurulduğu göze çarpmaktadır. Yazıdaki sorunlu, yüzeysel ve ajitatif yaklaşım sözlü demeçler biçiminde Kürt ulusal mücadelesinin temsilcileri tarafından da dillendiriliyor. Yazı bu anlamıyla KUH’un genel yaklaşımını da içeriyor. Değineceğimiz halk ve ulus kavramlarını içermesi bakımından bu dizi yazının “Barzaniler KDP’si Kürt Ulusunun Bir Gücü Değildir ve Kürtleri Temsil Edemez!” başlıklı son bölümünü ele alarak tartışacağız.
Sason’un “Barzani ailesi KDP’yi aile partisi, Kürdistan’ı da özel mülkü gibi ele almaktadır. Barzani aile hanedanlığı Güney Kürdistan ve toplumunu kendine ait saymaktadır. Güney Kürdistan’da Barzani aile hanedanlığı söz konusudur” ifadeleri kuşkusuz bir gerçekliği açıklıyor; ancak yetersizdir. Yetersizdir, çünkü Başûr’da ve tüm parçalardaki Kürdistan’da feodalizmin halen güçlü bir sosyo-ekonomik yapı olarak varlığını sürdürdüğünü düşündüğümüzde Başûr’daki özerk yönetimin de feodal bir nitelikten bağımsız olması beklenemez. Bir alt yapı olarak varlığını sürdüren feodalizm üst yapıda da yönetim biçimi olarak kendisini gösterir. Kaldı ki Başur’daki feodal egemenlik salt KDP ile de sınırlı değildir. YNK de tıpkı Barzan aşireti, özelde de Barzani ailesi gibi Başur’daki egemenlik sisteminin bir parçasıdır. Yine YNK nezdinde de bir başka egemen kliğin temsiliyeti söz konusudur. YNK’nin TC’nin son saldırılarında aktif rol almayışı D. Sason’un “YNK’siz bir feodal egemenlik” değerlendirmesi yapmasına neden olmuş olmalı. Söz konusu değerlendirmenin bu tutumu, yazının yüzeyselliği bir yana D. Sason’un gerçekliğin bir bölümüne gözünü açarken diğer bir bölümüne gözünü kapadığını gösteriyor. Bu da esas olarak pragmatizmden kaynaklanmaktadır.
“KDP zihniyeti aile-grup çıkarlarına hizmet eden parça zihniyetidir. Hiçbir zaman tüm Kürt ulusunun çıkarını ve özgürlüğünü esas almamış, bu doğrultuda bir politika izlememiştir” sözleriyle D. Sason “ulusal çıkar” bağlamındaki esas kafa karışıklığını açıkça ortaya koyuyor. D. Sason’un “Kürtlerin ulusal özgürlüğü ve birliği için hiçbir çalışma yapmamıştır. Aksine engelleyici ve dağıtıcı pozisyonda olmuştur. Bütün çabası Barzani ailesinin Kürdistan’da hegemon güç olmasıdır. Kendi parça iktidarına, aile-aşiret-grup ve parti çıkarlarına öncelik vermiş ve her zaman üstün tutmuştur.” cümlesi de bu noktadaki bulanıklığın açılımını içeriyor. Öncelikle “ulusal çıkar”dan ne anlamak gerektiğini ortaya koymak gerekiyor.
İbrahim yoldaş bu noktadaki benzer bir bulanıklığı TİİKP Program Taslağı Eleştirisi’nde açıklığa kavuşturmuştur. İbrahim yoldaş, halk ve ulus kavramının iki ayrı kavram olduğunu “ulus”un halk içindeki sınıfların yanı sıra egemen sınıfları da içerdiğini söylemiş, devamında da yaklaşımın nasıl olması gerektiğini ortaya koymuştu: “Bugün Kürt halkı kavramına Kürt işçileri, Kürt yoksul ve orta halli köylüleri, şehir yarı-proleterleri, şehir küçük burjuvazisi ve Kürt burjuvazisinin demokratik halk devrimi saflarına katılacak olan devrimci kanadı girer. Oysa Kürt milleti kavramına, bu sınıf ve tabakalardan başka, Kürt burjuvalarının diğer bütün kesimleri ve Kürt toprak ağaları da girer.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Yazılar, Türkiye’de Milli Mesele)
Bu bağlamda KDP ve Barzani ailesinin Başur özgülünde bir ulus temsiline dayanmadığı savunmak TİİKP’in program taslağındaki benzer “akıl daneliğine” düşmek anlamına geliyor. D. Sason, Kürt toprak ağaları ve burjuvazisinin bir kesiminin temsilcisi olarak KDP-Barzani egemenliğini “ulus”a içkin değerlendirmeyerek bu noktadaki garabetini “Barzani ailesi yönetimindeki KDP’yi ulusal güç statüsünde görmemek gerekir” sözleriyle sürdürüyor. Elbetteki KDP yönetimi ve Barzani ailesinde temsilini bulan sınıf ve tabakalar da ulus içerisinde ona içkin güçlerdir. Onlar da aynı dili konuşan, aynı toprak üzerinde oturan, iktisadi yaşantı birliğine sahip ve ortak bir ruhi şekillenme içerisindeki bütün sınıf ve tabakalar gibi Kürt ulusuna dahildirler. Bu anlamıyla “KDP’nin ulusal kimliğini” reddetmek ancak onda temsil bulan sınıfların ulusa içkin varlığını reddetmek anlamına gelir.
Bunun yanı sıra KDP’yi desteklemesine, onun tabanını oluşturmasına rağmen devrimden çıkarı olan, devrim saflarında yer alan halk olgusunu da unutmamak gerekiyor. D. Sason’un halk ve ulus kavramları noktasındaki kafa karışıklığı yazının ilerleyen kısımlarında belirginleşiyor: “KDP Başur halkını temsil edemez. KDP’ye oligarşik elit bir kesim, Barzani ailesi ve bazı feodal aşiret ağaları hâkimdir.” Burada KDP’de temsil bulan Kürt ağa ve burjuvalarının halkı temsil edemeyeceği bir gerçek; ancak yazının devamında yine bu sınıfların veya kesimlerin ulusal niteliklerinin sorgulandığını görüyoruz. Bu da D. Sason’un söz konusu gerçekliği “rastlantısal” olarak ortaya koyduğunu gösteriyor.
KDP’yi ulusal hareketin bir parçası olarak görmeme hatta daha da ileriye götürerek “ulus”a içkin değerlendirmeme sorunu salt D. Sason’a indirgenemez. Benzer sorunlu yaklaşım KUH’un birçok anlayışında ortaya çıkmaktadır. KUH’un sınıfları, sınıfların ulusal mücadeledeki varlığını silikleştiren paradigması kuşkusuz D. Sason’un KDP değerlendirmesindeki sorunlu yaklaşımlarını besleyen en önemli etkendir. D. Sason’un yazısında yer alan A. Öcalan’ın değerlendirmesi de söz konusu değerlendirmeyi hangi temelde oluşturduğunu anlamak bakımından önemlidir. Çünkü benzer olarak KDP’yi “ulusal” görmeme durumu A. Öcalan’dan yaptığı alıntı ile paralellik içermektektedir.
Sason’un yazısındaki KDP-TC iş birliği kuşkusuz teşhir edilmesi ve tavır alınması gereken bir ihanet konusudur. Fakat bu ihanet onun ulusal kimliğinden ileri gelmektedir. Halkına, ulusal bağımsızlığa, kültürel köleliğe karşı verilen mücadelelere yapılan ihanetin aynı zamanda bir ulusal kimlikle gerçekleştiğini söylemekten çekinmenin nedeni nedir? Ulusal temsiliyetin bir teslimiyetle gerçekleşmesi çağımızın anormal bir olayı değildir. Bu nedenle çağımızın tüm devrimlerinin proletaryanın çıkarları temelinde tamamlanabileceğini, ulusal kurtuluşların da ancak proletaryanın kurtuluşuna paralel gerçekleşebileceğini, nihayet temel sorunun ulusal temsiliyetin sınırlarını kavramak olduğunu anlamak gerekir. Yazıya dönük eleştirilerimizi KDP’nin niteliğini bir kenara koyarak değil tam olarak onun esas niteliklerine odaklanarak geliştiriyoruz. KDP’yi ulusa içkin değerlendirmekle birlikte onun ulusal görevler bağlamındaki ihanetini de ortaya koyarak bir değerlendirme yapıyoruz. Buna göre onun bölge gericilikleriyle birlikte emperyalizmin çanak yalayıcılığına soyunmuş olmasını acınası ilan ediyor buna karşı Kürt ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkının, yani Özgürce Ayrılma Hakkı’nın propagandasını görev alıyoruz.