Kürt Ulusal Hareketinin Filistin Politikasının Kökenleri -II

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]

Filistin direnişinin başlattığı Aksa Tufanı hamlesi ikinci ayına yaklaşırken direnişle ilişkilenme ve politik tutum belirleme noktasında KUH’un (Kürt Ulusal Hareketi) pozisyonuna dair değerlendirmelerimizi dile getirdik. Filistin direnişinin ve özelde de Aksa Tufanı’nın yarattığı saflaşmada dünya sathında ulusal davaları, ülkemiz nezdinde de KUH’un geçirdiği dönüşümleri ve gelişen hatalı politik tutumları ideolojik ve felsefi kökenleriyle incelemek kuşkusuz yeterli değildir. İdeolojik yaklaşımın ışığında şekillenen güncel politikalar da bu bakımdan sonraki süreçleri etkileyen bir dizi gelişmeyi bağrında taşımaktadır. KUH’un Filistin meselesiyle ilişkisinde ve değerlendirmelerinde göz ardı edilemeyecek çok güçlü bir olgu söz konusudur. Bu da Rojava özgülünde gelişen güncel politik hat ve jeopolitik akslardır. Suriye iç savaşı sonrası hem emperyalistlerin pozisyonu hem de bölgedeki Kürt otonomisinin varlığı ve ilişkiler, KUH’un Orta Doğu politikasını doğrudan etkileyen faktörlerdir. Bu bağlamda özel olarak Rojava politikasının ve emperyalistlerle geliştirilen ilişkiyi incelemek gerekiyor.

FİLİSTİN DİRENİŞİYLE İLİŞKİDE POLİTİK NİRENGİ NOKTASI: ROJAVA

Suriye’deki iç savaşın en yoğun olduğu dönemde Suriye Kürdistanı’nda, PYD öncülüğünde, 2012’de ilan edilen fiili otonomiler, o tarihe kadar KUH nezdinde eşine az rastlanacak yeni bir sürecin kapısını araladı. BAAS’ın faşist baskılarına, on yıllara varan baskı, inkâr ve zorla asimilasyon politikalarına karşı Rojava’daki Kürtler ilk kez örgütlü güçlerine yaslanarak “buradayız” dediler. Rojava’daki devrimsel süreç, önderlik eden güçlerin niteliğinden kaynaklı başta TC olmak üzere tüm bölge gerici güçleri açısından yeni bir konumlanmayı ve saldırganlığı açığa çıkardı.

Rojava’daki sürecin gelişiminde DAİŞ saldırganlığına karşı verilen mücadele ve tarihsel zafer oldukça önemli bir dönüm noktasıdır. Irak ve Suriye’de başta Kürtlerin yaşadığı bölgelere yönelen DAİŞ, bölge gericilerinin de desteğiyle kısa sürede Rojava’daki otonom alanlara saldırdı. Kobanê’de destansı bir direnişle yenilgiye uğratılan DAİŞ, adım adım işgal ettiği bölgelerden söküldü. Bu mücadele Rojava’da Kürtlerin geleceğini önemli oranda etkileyecek yeni bir sürecin de başlangıcı oldu. ABD emperyalizminin Suriye’deki varlığında Kürtlerin yeni pozisyonunun yarattığı avantajlı durum KUH nezdinde yeni bir meşruiyet alanı olarak değerlendirildi. Hem DAİŞ gericiliğine karşı kazanılan zafer ve bu zaferin dünya ölçeğindeki prestiji hem de büyük oranda öz gücüyle geliştirdiği direniş Rojava’yı, sınırları aşan yeni bir politik düzeye taşıdı. Bu yeni düzlemde Suriye’deki Kürtler, gerici bir gücü, özelde de köktendinci bir örgütü yenmiş olmaları bakımından siyasal pozisyonlarını güçlendirmişlerdi. Ancak bu düzlemin ve dünya ölçeğindeki meşruiyetin salt bu seküler hatlarla çizilmiş olmasının yaratacağı dezavantaj sonraki süreçlerle Kürtlerin karşısına çıkacaktı. DAİŞ gericiliğine karşı kazanılan zafer, kantonların birbirine bağlanması, özerk yönetimin ilanı gibi önemli süreçler KUH’un karşısına bu kez TC gericiliği çıkacaktı. TC, “beka” meselesi olarak ele aldığı Rojava’daki süreci kısa süre sonra işgal saldırılarıyla hedef almış, Efrin başta olmak üzere Gre Spi ve Serekaniye’yle saldırılarını sürdürmüştür. Bu işgaller ABD ve Rusya’dan alınan icazetle hayata geçirilmiş ve o güne kadar Kürtlere alkış tutan “Batı”, işgal karşısında sessiz kalmıştır. Bu durum en başta emperyalistlerin iki yüzlülüğünü ve ezilen ulusların davalarında bir çözüm gücü olamayacaklarını gösterdi. Diğer bir nokta ise DAİŞ’e karşı verilen mücadele ile sınırlandırılan bir meşruluk alanının mantıksal bir sonucu olarak dünyanın sessizce izlediği bir işgal gerçekliği ortaya çıkmıştır. Orta Doğu’da toplumsal kurtuluşçuluğa meyleden politikasıyla özgün bir ulusal hareket olması hasebiyle KUH, Batı’daki “seküler” imajını korumak ve bunun meşruiyetinden sonuna kadar faydalanmak yönlü politikasını sürdürdü. Bu bağlamda emperyalistlerle DAİŞ karşıtı mücadele parantezinde kurulan ilişkiyi derinleştirdi, askeri ve teknik anlamda donanımını yükseltti. Bu KUH nezdinde anlaşılır, ancak bir “tehlikeyi” de barındıran çok yönlü ilişkiler demekti.

SEKÜLER ÇİZGİLER KUH’U HAREKETSİZ KILIYOR

Orta Doğu’da, özelde de Filistin davasıyla ilişkilenmede Rojava’daki kazanımlarla birlikte yeniden bir politik tutumun dizayn edildiğini söylemek mümkündür.

Bütün bu gelişmeler ve ilişkilerle birlikte düşündüğümüzde, KUH’un Hamas’la imlenen Aksa Tufanı’na ilk elden mesafeli durması ve kitlesini büyük oranda tutumsuz bırakması da anlaşılırdır.

Siyonist İsrail’in tüm emperyalistleri de arkasına alarak estirdiği “Hamas dinci bir terör örgütüdür” söyleminin yarattığı hegemonya karşısında onun ulusal yönüne bakmak yerine KUH nezdinde mevcut söylemlerin etkisinde kalma eğilimi öne çıkmıştır. Öyle ki Filistin ulusal direnişi Hamas-İsrail arasındaki bir savaşmış gibi tanımlanmış ve bunlar açıklamalarda ifade edilmiştir. Bu tutumun etkisini örneğin KCK Eş Başkanı Cemil Bayık’ın verdiği bir röportajda görmek mümkündür: “Birçok dinci örgüt gibi Hamas da bu politikanın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Filistin hareketi parçalansın ve zayıflasın diye Hamas’ın önü açıldı. Bizzat ABD ve İsrail tarafından teşvik edildi ve desteklendi. Bununla sadece Filistin hareketinin zayıflaması değil, aynı zamanda Filistin davasının saptırılması da hedeflendi. Dinci ideoloji geliştirilerek Filistin halkının işgal ve soykırıma karşı mücadelesi saptırıldı. Kurtuluş ve özgürlük mücadelesi dini bir kisveye büründürüldü ve din savaşına dönüştürüldü. Zaten İsrail devleti dinci bir zihniyete sahiptir. Bunun karşısında dinci bir zihniyete sahip Hamas örgütü yaratıldı ve böylece Filistin halkının haklı davası saptırıldı.” Hamas’ın dinci niteliği, kuruluşundaki siyasal ilişkiler bir yana bir ulusal davanın temsilcisi olması gerçekliği o mücadele ile bağ kurmada başat bir nitelik değildir. Belirleyici olan yön Filistin direnişinin bir bileşeni olmasıdır. Ancak bu değerlendirmede öne çıkarılan nitelik “ulusal hareket” olması değil dini niteliktir. Burada KUH’un, kendisine çizilen “seküler çizgilerin” içerisinde hareket etmesi söz konusudur. KUH bu alanda sınırlanmasının doğal sonuçlarını acı tecrübelerle yaşamış olmasına rağmen tutumunu sürdürmektedir. Fiili ve politik olarak direnişle mesafe alarak pratikleştirdiği tutumunun kuşkusuz Filistin mücadelesiyle aynı kaderi yaşayan Kürt ulusu üzerinde de doğrudan etkisi vardır. Denilebilir ki bu politik tutum Kürt ulusunun Filistin direnişiyle zayıf ilişkisinde doğrudan bir etkiye sahiptir.

BİR PARANTEZ: KİTLELERİN SAFLAŞTIRILMASI VE KUH’UN ROLÜ

Tüm dünyada halk kitleleri Siyonist İsrail’e ve onu destekleyen emperyalizme yönelik politik ve pratik bir saflaşma içerisindedir. Bir tarafta Siyonizmin ve emperyalizmin Filistin halkına karşı soykırıma varan saldırılarına dolaylı ya da doğrudan destek olanlar diğer tarafta ise Filistin’in meşru direnişinin yanında yer alanlar. Kuşkusuz kitleler ideolojik olarak egemen olanın etkisiyle bir yön tayinine, saflaşmaya tabi tutuluyor. Ezcümle kitlelerin kendiliğinden bilinci som bir biçimde Filistin’de yaşananlarla bir bağ kurmuyor. Bunun nedeni kitlelerin emperyalist kapitalist gericiliğin ideolojik söylemleriyle, medyasıyla ve kitleleri manipüle eden bir dizi politikayla kuşatıldığı gerçekliğidir. Bu gerçeklik, en genel anlamda gerici ya da ilerici olsun politik öznenin bir meselede aldığı pozisyonun kitleleri de etkilediği, kitlelerin bir konu bağlamında aldığı konumda politik öncünün doğrudan etkili olduğu sonucuna götürür.

Filistin’in ve dört parçadaki Kürtlerin mücadelesinin aynı öze sahip olduğu bilince çıkarıldığında ve kitleler bu doğrultuda harekete geçmeye çağırıldığında Amed’de, Kobanê’de, Hewler ve Mahabad’da harekete geçecek milyonların olduğunu biliyoruz. Ancak Kürtlerin politik öncülerinin tutumları Filistin’le aynı kaderi yaşayan Kürtleri büyük oranda sessizliğe hapsediyor. Daha geniş ulusal kurtuluş perspektifi ve ezilen ulusların kader birliğinin bu bağlamda anlık ve sınırlı çıkarlara feda edildiğini söylemek mümkündür.

Kürt Ulusal Hareketinin Filistin Politikasının Kökenleri -I

(BİTTİ)