Seçime Değil Faşizme Karşı Mücadeleye Katılalım!

Yerel seçim çalışmaları halkın genel ilgisinden önemli derecede yoksun, buna karşın “halkı temsile soyunmuş” partilerin ise yoğun ilgisiyle gündemdeki yerini koruyor. Egemen faşist kliklerin hile, manipülasyon, yalan ve bol miktarda şovenist söylemle örgütlediği bir seçim çalışması gerçekleşiyor. Ekonomik ve siyasi bunalım içinde boğulan kitleler bir de seçim kampanyalarıyla kuşatılmaktadır. İlerici, demokratik siyasi hareketler de seçim dolmuşuna büyük bir keyifle binmiş durumdalar. Mart ayı içinde gündeme gelen tarihsel gün etkinliklerini seçim bağlamına oturtan yaklaşımlar kendini seçim heyecanına kaptırmayacak kadar politikleşmiş, egemenlerin kayıkçı kavgasında rol almak bakımından ise pek politize edilemeyen kitlelerin gerisine düşmekteler.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlaması, 12-15 Mart Gazi ve Ümraniye, 16 Mart Halepçe katliamlarının anmaları faşist diktatörlüğün tüm saldırılarına ve tehditlerine rağmen gerçekleşmiştir.

İşçi ve emekçilerin direniş ve mücadelesi mart ayında lokal düzeyde de olsa devam etmektedir. Yine 21 Mart Newroz kutlamaları ve hazırlıkları sokakları ve meydanları olabildiğince hareketlendirmiştir. Faşist diktatörlük için seçim kampanyalarının bir ayağı da Kürt Ulusal Hareketi başta olmak üzere devrimci-demokrat güçlere gözaltı ve tutuklama saldırısıdır. Son üç ayda DEM Partili 266 kişi gözaltına alınmıştır. Bunun yanında tutsaklarla dayanışma içinde olan kurum ve kişiler de faşizmin gözaltı ve tutuklama saldırısına uğramıştır. Faşist diktatörlüğün seçimler sonrası hem ekonomik hem de siyasi açıdan halka, ilerici ve demokratik güçlere daha fazla paket paket saldırılarla geleceği görülmektedir. Özellikle ekonomik krizin tetiklediği ve tetiklemeye devam edeceği kitlesel tepkilere karşı buldukları çare bu saldırılardır. Çünkü ekonomik krizin tüm maliyeti kaçınılmaz olarak elbette halka kesilmektedir. Ücretler reel olarak düşürülmekte, alım gücü genel olarak düşmektedir. Her aşamadaki kâr marjı azami seviyeye çıkmakta, emeğinden başka bir şeyi olmayanlar için bu çok daha fazla yoksulluk, giderek açlık, barınma sorunu demektir. Yılbaşında ücretlere yapılan zamlar şimdiden enflasyon tarafından yutulmuştur. Ekonomi yönetiminin yapabildiği tek şey birkaç yıl sonrası için “her şey çok güzel olacak” vaadiyle zaman kazanmaktır. Seçimler vesilesiyle baskılanan döviz kurunun seçim sonrası yükseleceği açıktır. TÜİK verileri dahi enflasyonu yüzde 70’lerde göstermektedir. Halk yığınları için verilecek her oy sistemin onaylanması anlamında büyük ekonomik saldırıların meşrulaşmasına hizmet edecektir.

Faşist diktatörlüğün bir diğer dikkat odağı Gazze’dir. Direnişçi güçlerin 7 Ekim’deki saldırısından sonraki politik gelişmeleri bir fırsata çevirme çabasıdır. Bu bağlamda Irak Kürdistanı ve Suriye Kürdistanı eksenine oturan yoğun bir diplomatik görüşme trafiği içindedirler. 7-8 Mart tarihlerinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın “Stratejik Mekanizma Toplantıları” adı verilen görüşmeler için ABD’ye gitti. Dışişleri Bakanı Fidan, “Geldiğimiz aşamada yenilenmiş bir psikolojiyle daha pozitif bir gündemle yeni bir sayfa açarak yolumuza devam etme imkânı var” değerlendirmesini yaptı. ABD ajandasına uyum taahhüdü karşılığında Kürdistan’ın her parçasında Kürt Ulusal Hareketine saldırı desteği arandığı açıktır. Peşi sıra Hakan Fidan, İbrahim Kalın, Yaşar Güler ve Genelkurmay Başkanı Metin Gürak’ın Bağdat ve Erbil’de yoğun bir mesai içine girdiği görülmüştür. Aynı tarihlerde güvenlik zirveleri de gerçekleşmiştir. Oluşan tablo şudur: Bir tarafta demokrasi görünümünde seçim oyunu oynanırken diğer tarafta halk güçleri imha edilmektedir. Her oy bu tablo ile birlikte düşünülmek zorundadır.

Faşist diktatörlük ABD’nin bölgede ajandasına uyumlu bir hareket tarzı için ortaya çıkan imkânları Kürtlere bir saldırı hamlesine çevirme peşindedir. Yemen’den Lübnan’a, Irak’tan Suriye’ye kadar ABD üslerine yönelen saldırılar ABD ile İran arasında büyüyen gerginlik olarak karşılık bulmaktadır. ABD emperyalizminin İran etkisini kırma, yalnızlaştırma ve kuşatma planına odaklanması TC için jandarmalık rolünü abartma fırsatıdır. ABD emperyalizmine uşaklık bu abartı için yetmemektedir, politik kabiliyet için güçlü ilişki kurmak ve çelişkileri doğru yönetmek gerekmektedir. Bu bağlamda TC için beka sorunu olan Kürt meselesi, bu sorunu hem iç hem de dış sorun olarak tanımlaması rolünü abartmasını engellemektedir. Bölgesel konumlanışını, sorunlar karşısında tutum almasını, ortaya çıkan çelişkileri yönetmesini zorlamakla kalmıyor, engelliyor da. Bu bağlamda Kürt düşmanlığı ve bunun getirdiği yönelim ABD emperyalizmi için bölgesel planlarda TC’ye bir güvensizlik olarak geri dönmektedir.

Hakan Fidan’ın ABD’de “yeni psikoloji ve yeni sayfa”dan kastının özellikle Irak ve Suriye Kürdistanı’nda askeri saldırılarına buldukları bir “moral” olarak okunabilir. Hakeza bir süredir Tayyip Erdoğan’ın “Irak sınırlarını güven altına alma” söylemi de bu yaklaşımın bir parçasıdır. Kürt Ulusal Hareketinin Zap, Avaşin ve Metina’da aralık ve ocak ayı içindeki başarılı gerilla eylemleri askeri-politik dengeleri ciddi düzeyde etkilemiştir. Zira faşist diktatörlük için Suriye Kürdistanı ve Irak Kürdistanı’nda askeri başarıyı Kürtlere politik köleliği dayatan bir uzlaşma zemini olarak görmesi söz konusudur. Barzani ile iş birliği ve uyum içinde Kürtlere dayattığı şey her parçada politik köleliktir. KDP ile iş birliğini geliştiren tutum askeri kuşatma ve imha saldırılarına karşı direnen KYB’ye şantaj ve tehdide dönüşmektedir.

Faşist diktatörlük Kürt Ulusal Hareketine karşı özellikle Irak Kürdistanı’nda kapsamlı bir askeri saldırı hazırlığı içindedir. Rojava’da da benzer hesaplar söz konusudur. ABD emperyalizminin faşist TC ile kurduğu mekanizma Kürt hareketinin, bu gerici güçlerce belirlenmiş şartlara yakınlaştırma hedefini içermektedir. Kürt Ulusal Hareketini zayıflatmak ABD açısından da stratejik bir meseledir. Bağımsız her hareket ABD için tehlikelidir. Bunun bölgesel hesaplarda önemli bir ayak olduğu açıktır. NATO’nun teknolojik, lojistik ve politik desteğini arkalayan faşist diktatörlüğün daha güçlü şekilde Kürt hareketine yönelmesi olasıdır.

Irak yönetiminin, Esat’ın, Rusya’nın, İran’ın bu hesabı görmeme olasılığı yoktur. Irak İçişleri Bakanı Abdulemir Şemerî Irak medyasına verdiği röportajda “PKK’nin topraklarımızın işgal edilmesine gerekçe yapılmasına müsaade etmeyeceğiz. Türk devletinin topraklarımıza yönelik saldırıları Irak’ın egemenlik ihlalidir” ifadelerini kullanarak TC’nin yürüttüğü diplomasi trafiğindeki amaç olan kapsamlı saldırının kolay olmayacağını gösterdi.

Faşist diktatörlük seçim çalışmaları da dahil 2015’ten bugüne bir bütün Kürt düşmanlığına odaklı şovenizmi körüklemekte, Türk halkının anti emperyalizme eğilimli milliyetçi duygularını “iş birlikçi Kürtler” nezdinde manipüle edip diri tutmaktadır. Irak Kürdistanı ve Suriye Kürdistanı’nda Kürt Ulusal Hareketinin varlığına dayanarak etkili bir “Teröristan” vurgusu yapmaktadır. Kürtlerin dört parçanın herhangi birinde Ulusal Hareketin önderliğinde bir statü elde etmesini “varlık yokluk” olarak görmektedir. ABD emperyalizmi ve NATO ile bu tehlikeyi bertaraf etme üzerine yoğunlaştıkları açıktır.

Faşist diktatörlüğün yeni işgal ve saldırı planları şovenizmin daha fazla körükleneceğini, halk içindeki bölünmenin bu yolla büyütüleceğini göstermektedir. Ekonomik olarak zorluk yaşayan hâkim sınıfların kitlesel tepkilere karşı da duyduğu ihtiyaç bu türden politikalardır. Daha fazla Kürt kanı akıtarak, Kürt canı alarak “yatıştırıcı” etki yaratacağını varsaymaktadır.

Devrimci görevimiz Türk şovenizmiyle mücadelenin her cephesinde savaş içinde olmaktır. Newroz’un direniş ve kurtuluş parolasını faşizme karşı daha fazla mücadele olarak kavramaktır. Seçimlere değil seçimler sonrası gelecek saldırılara odaklanalım. Daha güçlü örgütlenmeler için kitlelerin çelişkisini daha iyi kavrayalım ve mücadeleye sevk edelim.